12 Aralık 2023 Salı

[Press Kit] - Bora Şahinkara & Friends Present: Turkish Progressive Hard Rock Mini Album "Coni" (Johnny) Released!

The 5-track mini album, for which Izmir-based musician Bora Şahinkara composed the lyrics and music, recorded it with his musician friends, and dedicated it to the cat "Coni" that he took care of between 2017 and 2020, was released on all music listening platforms on December 8, 2023.

The album, which is in the genre of 'progressive hard rock' and consists of 2 instrumental and 3 Turkish lyrics, contains a trilogy dedicated to the composer Bora Şahinkara's cat Coni: "Bir İsimsizin Teşrifi" (A Nameless' Coming), "Kedi"(The Cat) and "Coni (Karşılaşma & Veda) (Coni: Meet & Farewell)".

Apart from this trilogy, the album contains two more songs named "Bir Taşla İki Meşe" (Two Marbles by One Stone) and "Mülteci" (Refugee) (except for the composition of Bir İsimsizin Teşrifi, which he completed with Tarık Altun), all the lyrics and all the instrument parts were written by Bora Şahinkara.

Guitars: Bora Şahinkara
Drums: Gökhan Bektaş
Bass Guitar: Murat Küçükarslan
Guest Gutiar: Tarık Altun
Vocal of "Kedi": Ezgi Tekin
Vocal of "Bir Taşla İki Meşe": Zilan Yıldız
Vocal of "Mülteci": Serap Çiğdem Şahin
Cello of "Mülteci": Gökçe Bahar Oytun

All tracks were recorded, mixed and mastered at Phoenix Studio (Izmir, Turkey), except for "Coni" track; both of acoustic guitar parts were played and recorded by Bora Şahinkara himself. Mixing and mastering were done by Gökhan Bektaş (Phoenix Studio).

Bora Şahinkara, who does not have a band but created this album with his musician friends, is preparing to enter the process of forming a band to play these songs live.


Coni Album - Spotify:

https://open.spotify.com/intl-tr/album/4h41ZWsfioFkRij2ORuJbM?si=k4MB26vEQmiVonRMi-zW0g 


Coni Album - Youtube:

​​​​​​​https://www.youtube.com/playlist?list=PL6fx8LmCMeV-F6iQ1IQq5vaocneAHIjzE 


Coni Album - Apple Music:

​​​​​​​https://music.apple.com/us/album/coni/1718028740 


Bora Şahinkara - Musician Page - Instagram:

​​​​​​​https://www.instagram.com/borasahinkara.mi/ 


Bora Şahinkara - Personal Instagram Page: https://www.instagram.com/borasahinkara/ 

​​​​​​​Ezgi Tekin - Youtube Page: https://www.youtube.com/@ezgitekin84/videos 

Gökçe Bahar Oytun - Personal Instagram Page: https://www.instagram.com/gokcebaharoytun.cellist/ 

Gökhan Bektaş

Murat Küçükarslan - Spotify Artist Page: https://open.spotify.com/intl-tr/artist/1j5jmPnK5EBmvdMlX1Xg4f?si=ZpZXoGfwQuOEQBjue9e1kg 

Serap Çiğdem Şahin - Spotify Artist Page: https://open.spotify.com/intl-tr/artist/5GeAPXZUlz3EI0ZbFNYFuI?si=TjjUSxX1TYytqIkHXkLEsA 

Tarık Altun

Zilan Yıldız - Personal Instagram Page: https://www.instagram.com/zilanhasretyildiz/ 


Album Cover



Murat Küçükarslan & Bora Şahinkara (Photo by Mehmet Ali Ersözlü, December 2022, Phoenix Studio)



(Photo by Mehmet Ali Ersözlü, December 2022, Phoenix Studio)



Gökçe Bahar Oytun (March 2023, Phoenix Studio, Photo by Bora Şahinkara) 



Bora Şahinkara (Photo by Noha Ahmed)



Gökhan Bektaş & Tarık Altun (March 2023, Phoenix Studio, Photo by Bora Şahinkara)



Serap Çiğdem Şahin (2023, Phoenix Studio, Photo by Bora Şahinkara)



Ezgi Tekin (December 2022, Phoenix Studio, Photo by Mehmet Ali Ersözlü)









11 Aralık 2023 Pazartesi

[Basın Bülteni] - Bora Şahinkara ve Arkadaşları Sunar: Türkçe Sözlü Progressive Hard Rock Mini Albümü "Coni" Çıktı!

İzmirli müzisyen Bora Şahinkara'nın söz ve müziklerini besteleyip, müzisyen arkadaşlarıyla kaydettiği ve 2017-2020 yılları arasında baktığı kedi "Coni"ye ithaf ettiği 5 parçalık mini albüm 8 Aralık 2023'te tüm müzik dinleme platformlarında yayına girdi.

2 enstrümantal ve 3 Türkçe sözlü parçadan oluşan 'progressive hard rock' türünde olan albümün bestecisi Bora Şahinkara'nın kedisi Coni'ye ithaf ettiği bir üçleme içeriyor: "Bir İsimsizin Teşrifi", "Kedi" ve "Coni (Karşılaşma & Veda)".

Bu üçleme haricinde "Bir Taşla İki Meşe" ve "Mülteci" adında iki parça daha barındıran albümde (Tarık Altun'la beraber tamamladığı Bir İsimsizin Teşrifi'nin bestesi hariç) tüm sözleri ve tüm enstrüman partisyonlarını Bora Şahinkara'nın yazdığı albümde gitarları kendisi, davulları Gökhan Bektaş, bas gitarları Murat Küçükarslan, konuk gitarları Tarık Altun çalarken; üç sözlü parçayı üç farklı vokalist seslendirdi. "Kedi"de Ezgi Tekin, "Bir Taşla İki Meşe"de Zilan Yıldız, "Mülteci"de Serap Çiğdem Şahin mikrofon başına geçerken "Mülteci" parçasına çellosu ile Gökçe Bahar Oytun konuk oldu.

İki akustik partisyonunu da Bora Şahinkara'nın kendisinin çalıp, kaydettiği "Coni (Karşılaşma & Veda)" haricinde tüm parçaların kayıtları, mix ve mastering'leri Phoenix Stüdyo'da yapıldı. Mix ve mastering'lere  Gökhan Bektaş imza attı.

Bir grubu olmayıp, bu albümü müzisyen arkadaşlarıyla vücuda getiren Bora Şahinkara bu parçaları canlı çalabilmek için bir grup kurma sürecine girmeye hazırlanıyor.

Coni Albümü - Spotify:
https://open.spotify.com/intl-tr/album/4h41ZWsfioFkRij2ORuJbM?si=k4MB26vEQmiVonRMi-zW0g 

Coni Albümü - Youtube:
​​​​​​​https://www.youtube.com/playlist?list=PL6fx8LmCMeV-F6iQ1IQq5vaocneAHIjzE 

Coni Albümü - Apple Music:
​​​​​​​https://music.apple.com/us/album/coni/1718028740 

Bora Şahinkara - Müzik Sayfası - Instagram:
​​​​​​​https://www.instagram.com/borasahinkara.mi/ 

Bora Şahinkara - Kişisel Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/borasahinkara/ 
​​​​​​​Ezgi Tekin - Youtube Sayfası: https://www.youtube.com/@ezgitekin84/videos 
Gökçe Bahar Oytun - Kişisel Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/gokcebaharoytun.cellist/ 
Gökhan Bektaş
Murat Küçükarslan - Spotify Sayfası: https://open.spotify.com/intl-tr/artist/1j5jmPnK5EBmvdMlX1Xg4f?si=ZpZXoGfwQuOEQBjue9e1kg 
Serap Çiğdem Şahin - Spotify Sayfası: https://open.spotify.com/intl-tr/artist/5GeAPXZUlz3EI0ZbFNYFuI?si=TjjUSxX1TYytqIkHXkLEsA 
Tarık Altun
Zilan Yıldız - Kişisel Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/zilanhasretyildiz/ 


Albüm Kapağı, Tasarım: Bora Şahinkara

Ezgi Tekin, Fotoğraf: Mehmet Ali Ersözlü



Murat Küçükarslan ve Bora Şahinkara, Fotoğraf: Mehmet Ali Ersözlü



Gökçe Bahar Oytun, Fotoğraf: Bora Şahinkara 


Serap Çiğdem Şahin, Fotoğraf: Bora Şahinkara


Bora Şahinkara ve Gökçe Bahar Oytun


Gökhan Bektaş ve Tarık Altun, Fotoğraf: Bora Şahinkara



Phoenix Stüdyo, 1 Aralık 2022, Fotoğraf: Mehmet Ali Ersözlü


Tarık Altun, Fotoğraf: Mehmet Ali Ersözlü


Bora Şahinkara (Fotoğraf: Noha Ahmed, 2023)

26 Ekim 2023 Perşembe

"Aşk, Büyü Vs." Filmi Üzerine

İngilizce kelimelerle söylemem gerekirse 'straight mind'a sahip bir aşk filmi. O açıdan film sığlaşıyor. Evet, toplumsal cinsiyet normativitelerine uyum sağlamak bakımından pek de 'queer' bir zihniyete sahip olmayan eşcinseller de gayet var ve onların hayatları benim için filmini izleyecek kadar ilgi çekici bir konu değil. 

Queer'e uzaktan bakan, yabancılaşmayı pek aşamamamış, belki iyi niyetle "Biz lgbt dostuyuz" diyen ama pek de yakından tanımayan, bunu uzaktan diyen 'cis-het' bir kültürün ilginç bulabileceği ve 'orijinalliğini' alkışlayabileceği bir film diye eleştirebilirim.

Bora

26 Ekim 2023

9 Ekim 2023 Pazartesi

Filistin-İsrail Savaşı Üzerine

İsrail'in on yıllar süren işgaline karşı Filistin'in özgürlüğünün yanındayım. Bir şiddeti durdurmak için bir şiddet, bir direniş de gerekebilir. Ancak zulme karşı, dinci örgütlerle ittifakı doğru bulmuyorum.

On yıllardır gerçekleşen işgal ve zulmü sonlandırmaya yönelik haklı bir isyan için koşullar, barbar dincilerle ittifaktan başka bir imkan göstermiyor muydu; o koşulları da bilmiyorum..

("Orada olsaydım"ın milyonlarca parametresini, koşulları hesaplamak imkansız ama belki savaş hakkında düşünürken "Ya orada olsaydım" kısmını da yine de kabaca düşünmeye çalışmak gerekir..) Orada olsaydım tavrım Filistin'in özgürlüğünü savunmakla beraber vicdani ret yapmak olurdu. Katılmazdım. Belki benim gibi düşünen birilerini bulur, güvenli bir sığınak keşfedip, yaralı hayvan ve kimliği farketmeksizin yaralı insan kurtarma çalışmasına katılmayı tercih ederdim. Hah! "Bu ulvi işini yaparken bütün bu trajedinin sorumlusu zümreden birileri yaralı olarak eline geçse ne yaparsın? Hayatta tutup, serbest bırakıp, milyonlara olan zulüm sistematiğini sürdürmesine mi izin verirdin?" diye soru işaretleri çıkacaktır. Tam olarak buna iyi bir cevap Ursula Le Guin'in "Dünyaya Orman Denir" öyküsünün finalinde var.

Analoji hatalı olur mu bilmem ama bir başka küçük örnek vereceğim: Gezi ayaklanmasına heyecanla ve özgürlük tutkusuyla katıldım. 'Bir başka' versiyonu olsa ona da katılırdım. Ama sözgelimi Hüda-Par'lılarla aynı safta bulunmayı redderdim. 

Ayrıca;

Savaşın kazananı olmaz.

En haklı savaş bile on binlerce, milyonlarca canı -bu konuyla ilgisi olup olmamasına zerre bakmadan- ya öldüren ya da ömür boyu travmatize eden büyük bir kıyım etkinliğidir.

Savaşa girenin eli temiz çıkmaz.

Elinde daha fazla silah olan hep kazanacaktır..

Tahakkümcü bir şiddeti durdurmaya yarayan bir şiddetin karşıtı değilim. Durdurmanın başka yolları da olmalı. Karar verici zümreye odaklanan bir direniş belki. Korkunç bir rastgele ölüm saçan ve etki ettiği herkesi travmatize eden, korkunç bir yıkım etkisi olan, 'kazanılsa' bile öldürme deneyimini yaşatan bir olgunun kazananı olur mu? Kılıçlarımızı kuşanıp erkek gibi bağırmadan özgürlüğümüz için cesurca ve akıllıca mücadele etmenin yolu yok mu?

Hiçbir şeyden habersiz hayvanların, çocukların, İsrail'de ve Filistin'de bunu hiç hak etmeyen insanların adına 'rastgele ölüm saçan' sıcak savaşın bir an önce durmasını diliyorum. Bu bir dünya kupası maçı değil.

9-10.10.2023

28 Ağustos 2023 Pazartesi

27 Ağustos 2023 - Vera & Arınç Ekin & Bora Şahinkara Sokak Müziği - Alsancak, İzmir

27 Ağustos 2023 Pazar
Alsancak, İzmir
Çimler

Vera'nın Sokak Müziği Programı
--
- The House of the Rising Sun (Anonim) (A. Gitar: Bora, Vokal: Vera)
- Come Together (The Beatles) (A. Gitar: Bora, Vokal: Vera)
- The Community of Hope (PJ Harvey) (A. Gitar: Bora, Vokal: Arınç)
--
Vera ve Arınç'ın Sokak Müziği Programı
--
- The House of the Rising Sun (Anonim) (A. Gitar: Bora, Vokal: Vera)
-- 
Vera ve Arınç'ın Sokak Müziği Programı




Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Bora

29 Temmuz 2023 Cumartesi

"72 Seasons" Üzerine - 2. Bölüm

"Albümün temasıyla müzikal kısmının alakası yok" diye eleştirenleri görüyorum fakat bana göre 1975-1980 arası heavy metal'inin Metallica tarzı bir yorumu gibi. Peki bilin bakalım bu yıllar kimlerin çocukluk dönemine denk geliyor?

Heavy metal janrını ana akım müzik gündemine taşımayı başarmış dev klasik hit'leriyle; bambaşka müzikler dinleyenlerin bile kayıtsız kalamayacağı yakalayıcılığı, gücü, sanatsallığı ve 'easy listening' olmayı aynı potada eritebilmiş hit'leriyle; milyonlarca insanı metalciliğe ilk adımını attırmış hit'leriyle bu albümde karşımıza çıkmıyor Metallica. Zaten bu albümde bunu denemek yerine albümün temasının harika bir soundtrack'ini yapmaya odaklanmışlar. Metalciliğe başlatacak klasik Metallica albümlerinden değil, zaten metalci olanların sevebileceği albüm.

Müzik piyasasının kurallarına değil, keyiflerinin kâhyasına uyarak uzun uzun parçalar yapmışlar.

Ve yine Metallica tarihinde oturmuş çok daha garanti formülleri uygulamaktansa albümün teması, ruhu ne gerektiriyorsa onun peşinden gidip ne çıkacağına bakmışlar.

Peşinden gidebilecekleri Metallica formülleri neydi:

- Gaz ve albümün ve turne konserlerinin açılışına yakışır bir a1 parçası: Fight Fire With Fire, Battery, Enter Sandman, Fuel, Hardwired,...
- Epik a2 parçası: Master of Puppets, And Justice for All,...
- A4 ballad'ı: Fade to Black, Sanitarium, One, The Day That Never Comes
- Albümde sondan bir önce gibi yerde yer alan enstrümantal: Biliyorsunuz işte..
- Hıphızlı son parça: Damage Inc., Dyers Eve, My Apocalypse, Spit Out the Bone,...

Peki Metallica 72 Seasons'ta ne yapmış: Stüdyoda işe başlarken "bir ballad, bir enstrümantal, hızlı giriş, hızlı final, yavaş-hızlı dengesi, bir tane de basçı bestelesin" gibi bir baştan sona bir albüm dengesini kasten gözetmemişler. James Hetfield'ın da röportajlarında da zaten aynen söylediği gibi.. "O zamanlar bir riff bir şarkı demekti. Bir riff bulur, onun varyasyonlarını üretir, ilerlerdik şarkıyı yazarken...". Buldukları riff'lerin peşinden giderek parçaları inşa etmişler ve parçaları albüm içi dengeyi gözetmeksizin çuvala atıp atıp, toparlayıp bir albüm haline getirmişler. Bu tembellikten falan değil; albümün teması gereği, "70'ler sonu 80'ler başı metalcisi James-Lars nasıl yapardı" tavrını ortaya koyma söz konusu. Dikkat ederseniz Kill 'em All da baştan sona patır kütür hızlı parçaların sıralandığı albümdür. Sonrasındaki albümlerde zaten şarkı yazımı sürecine büyük müzisyen Cliff Burton giriyor ve günümüzdeki Metallica'nın klasik albüm şablonu, klasik görkemli-sanatsal derinliği doğuyor. Süper bir thrash grubu olarak diskografilerine giriş yapmış Metallica, denkleme Cliff Burton'ın müzisyenliği katıldıktan sonra metal dünyasında dünyanın en büyük grubu olmanın yolunu yürümeye başlıyor. 72 Seasons'a dönecek olursak, işte bu albüm henüz Cliff'le tanışmamış 17 yaşındaki James-Lars'ı resmediyor. Albümün samimiyetindeki kilit nokta şu: "Albümün adı yine 72 Seasons olsun ama bir tane Fade to Black tarzı, bir tane enstrümantal falan koyalım; baştan sona yardırıp gidersek albümü arka arkaya dinlemesi zor olacak ve parçaları iyice tanıyana kadar başta birbirinin aynısı gibi hissedecek, bu da Metallica klasikleri arayanları tatmin etmeyecek, Kill 'em All veya Saxon, Diamond Head sevenler gibi daha küçük bir metalci kitle anlayacak" dememişler ve dediğim gibi temanın gerektirdiği tavrı tercih edip, oradan çıkacak besteleri merak etmişler ve Black Album gibi 'presentable' OLMAYAN bir şekilde albümü toparlamışlar. İşin samimiyeti işte burada.

Albümün bütün bu 'unpresentable' tavırla yaratılmışlığına rağmen konserlerdeki performansları ve onların canlı performans video servislerinden[1] sonra, canlı performanslarıyla parçaların iyice içine giren pek çok metal dinleyicisinin bu albümü Kill 'em All kadar seveceğinin de işaretlerini alıyorum ayrıca. ("İşaretlerini alıyorum" diyorum, çünkü ben günümüz hızlı-tüketken tasarlanmış modern insanı gibi böyle eserlerin iyi mi kötü mü olduğuna 30 saniyede karar vermem.) Belki de "Bakın bakın bi' de canlı görün" dercesine daha albümün ayağının tozuyla 6 parçayı canlı performe etmeye başlamaları bu sebeple olabilir.

[1] Metallica, turneleri sırasında her konseri baştan sona kaydeder ve her konser sonrasındaki birkaç gün içinde o konserden iki parçanın canlı performans video'sunu yüksek ses ve görüntü kalitesi ve çoklu kamera çekimi ile youtube kanalından sunar.

***

Son olarak 27-29 Nisan 2023'te yazdığım, 72 Seasons izlenimlerimin ikinci bölümünü oluşturan yukarıdaki yazıyı ilk kez 29 Temmuz 2023'te blogumda yayınlayacağım ve albümün çıkışının üzerinden 3,5 ay geçtikten sonra artık albümden şu andaki en sevdiğim 3 parçayı sıralayarak yazıya 3 ay sonra minik bir ekleme yapmış olayım:

72 Seasons Favorilerim:
1. Shadows Follow
2. Chasing Light
3. If Darkness Had A Son

27-29.4.2023
Bora Şahinkara 












Fotoğraflar: 23 Haziran 2023 Metallica İsveç konserinden. Kirk ve Lars'ın fotoğrafı Jeff Yeager'dan; James ve Robert'ın fotoğrafı Brett Murray'den.

24 Temmuz 2023 Pazartesi

Bir Kedi Kurtarma Deneyimi - Antakya, 22-23 Temmuz 2023 - Sabriye Akkul

Geçtiğimiz haftadan bugüne bir çok yoldaşımızla[1] birlikte 20-23'ünde gerçekleşecek Evvel Temmuz Festivali için Hatay'daydık. 22 Temmuz Perşembe gecesi köpeklerin saldırdığı yaralı bir kedi bulduk ve en azından kendisinden bir iz olması için anlatmak istiyorum. Çünkü kurtaramadık.

Başta yanına yaklaştığımda anlayamadım fakat sonra biraz hareket edince gördüm ki iç organları dışarıdaydı. Hemen arkadaşlarla birlikte yardım aramaya başladık fakat saat gece bir iki arasındaydı. Hatay'da hala belediyenin hatları hiçbir şekilde düşmüyordu, ulaşılabilir değildi.

Biz de 112'yi aradık, en azından bizi veteriner olan bir yere yetiştirebilmesi için polis rica ettik. O sırada bir aramamızda bunun acil servisi ilgilendirmediğini söyleyip yüzümüze kapattılar. Başka bir aramada "Sizi hekimler odasında veteriner bölümüne bağlayacağım" dediler, yine hat düştü hiç kimseye ulaşamamış olduk. Bir başka arkadaşımız aradığındaysa Haytap'a ulaşabileceğimizi söylediler. Bir numara verdiler. Fakat telefon hiçbir biçimde açılmadı, verdikleri numara doğru ya da geçerli emin bile değiliz. Buna benzer birden fazla konuşma geçti fakat hiçbiri çözüm olmadı.

Bu sırada sözde hayvanlara karşı şiddeti önlemek, hayvanlara yönelik yardım merkezi olduğu iddia edilen Haydi uygulamasından bir ihbar girdik. Uygulama o kadar etkisiz bir uygulama ki ertesi gün sabah bir polis aradı ve Hatay'daki tek görevlinin kendisi olduğunu gece uyuduğu için görmediğini söyledi. Bir taraftan Serinyol civarındaki veterinerlerin numarasına ulaşmaya çalışıyorduk çoğunun dükkanı yıkılmıştı. Numaraları kullanılmıyordu. Bir tanesi açtı başka bir kente taşındığını bu saatte kimsenin ilgilenmeyeceğini zaten söyledi.

Sonra yoldaşlarımızdan biri veteriner açıkken tesadüf eseri açık bir veteriner buldu. Kedi korktu kaçtı ama bir şekilde kediye zarar vermeden bir kutunun içine alıp götürebildik. Atlas Veteriner Kliniği'nde kedi ameliyata alındı. Ameliyat sonrasında bittiğinde veteriner kediyi götürmemizi söyledi fakat daha henüz narkozluydu, uyanmamıştı. Biz de kendisine en azından narkozdan uyanana kadar kedinin klinikte kalmasını daha doğru olacağını ve sabah bir kontrol edilmesi gerektiğini söyledik. Bir süre ikna olmadı fakat yoğun ısrarlarımız sonucunda ikna olmuş oldu. Kendisini sabah kediyi alacağımızı orada bırakmayacağımıza ikna etmemiz gerekti kediyi klinikte gözlem altında tutması için. Ertesi günü öğlene doğru veteriner kliniği açılmıştı kediyi aldık.

Başta Hatay'daki arkadaşlardan biri evde bakabileceğini söyledi. Ona bırakacaktık fakat yeterli veteriner hizmeti olmadığı ve özel bir bakıma ihtiyacı olduğu için en sonunda ertesi gün benimle birlikte Adana'ya dönmesini karar verdik. Bu süreçte kedi narkozdan biraz biraz uyanmaya başladı. Bağırsaklarından yaralı olduğu için ayağa kalkamıyordu ama kalkmayı deniyordu bu da biraz bize ümit veriyordu, yaşayabileceği yönünde. Derisi için bir sprey vermişti, o gün içerisinde söyledi aralıklarla o spreyi sıktık. Adana'ya gittiğinde veterinere götürüp iyileşene kadar geçici yuva olmayı ve sonrasında güvenilir biri ile yaşamını sürmesini ummuştum. Yaşamak için çok direndi ve festival sayesinde karşılaştığımız için kendisine Temmuz adını vereceğimi söylemiştim.

Fakat bu sabah uyandığımda Temmuz ölmüştü.

Belki yaraları ağırdı, yaşama imkanı azdı ama o gece boyunca aranan, yolda onu görüp geçen bir sürü kişinin ona yardım etme sorumluluğu vardı. Elinde bir sürü imkan olan devlet kurumunun daha iyi bir uygulama yapma sorumluluğu vardı. Yine elinde bir sürü imkan olan acil servisin bize yardım etme imkanı vardı.

Götürdüğümüz veterinerin gözetim altında tutma, sokak kedilerini de en az evde bakılanlar kadar önemseme sorumluluğu vardı. Belediyenin sokak köpekleri açlıktan avlanacak duruma gelene kadar besleme yapma ve böyle durumlar için ulaşabilir olma sorumluluğu vardı. Sonuç olarak yoldaşlar ile birlikte yaptığımız hiçbir şey Temmuz'u yaşatmaya yetmedi, belki de yalnızca acı ve korku içinde değil onu seven insanlar varken ölmesini sağladı.

Sabriye AKKUL
24.07.2023


[1] Toplumsal Özgürlük Partisi
https://twitter.com/sabriyeakkul/status/1683457794052087809


11 Haziran 2023 Pazar

"Ahtapot" Üzerine

(Uyarı: Filmi izlemeden önce okumamanız tavsiye olunur. Spoiler içerir.)

***

2019 yapımı Engin Erden yönetmenliğindeki ve Lidya Akkuş & Yusuf Bayraktar oyunculuğundaki 12 dakikalık kısa filmle, MUBİ üzerinde, Türkü Doğan'ın tavsiyesiyle 10 Haziran 2023'te tanıştım.

***

Bir hayvan özgürlükçüsü olarak film boyunca balık tutma meselesinden rahatsız ola ola izliyordum ki, finalde tam da bu meseleyle karşılaştım! Çocukların yabancılaşmayı aşma eşiğini atlattığını düşündüğümüz çarpıcı bir durum yaşanıyor finalde. Belki unutamayacakları ve hayat görüşüne yön verecek düşünüşleri açacak olan çarpıcı bir şey.. Aynı etkiyi izleyicinin de yaşamasını umuyorum tabii bir vegan olarak. İnsanlıkta yaygın olan kültürün hayvanın benliğine ne kadar yabancı olduğunu, ona korkunç bir şekilde davranmanın ne kadar sıradanlaştığını güzel gösteriyor finalde.

Bunu (hayvanlara yabancılaşmamızı) sıradan bir durum olarak gören eserlere göre elbette bunu böyle sıradan görmediğini beyan eden bir eser olmasına çok mutluyum elbette.

Ama hayvan özgürlükçü ifşalar/siyaset hakkında bir yöntem tartışması vardır. Yabancılaşmayı aşmamız gerektiğine eminsek ve bunu ifade etmek istiyorsak aramızdaki bir sonraki seviye sorusu şu:

1- Malum gerçekleri, kanlar içindeki ve akıl almaz korkunçluktaki koşullar içindeki hayvan bedenlerini gösterip veya anlatıp dehşete düşürerek, şoke ederek, travmatik/travmatik etkisi olmayacak bir duygu krizi yaşatarak mı meselenin idrak edilmesini ve etik tavır alınmasını ummak?

2- Yoksa gerçeklik bu olsa da sert bir dil yerine olumlu hisler hissettiren bir yaklaşımla meseleden bahsetmeye çalışmak konuya yabancılaştırılmış insanlar için daha yapıcı bir karşılaşma, düşünme fırsatı ortaya çıkar? Hani meselenin gerçeği büyük bir trajedi olsa da hiç bunun üzerine düşünmemiş insanları üzerek değil bağ kurdurarak yabancılaşmayı aşmasını sağlayabiliriz düşüncesi..

Ahtopot filmi, film boyunca 2 numaralı yöntemi tercih ediyor. Bağ kurduruyor. Yumuşacık gayet. Finalde ise aniden diğer yönteme geçiyor ve tatlı tatlı bağ kurmuş insan gerçeklikle karşılaşıveriyor. Ve evet görüntü anlamında da travmatize etmeden şiddeti hissettirmesini düşününce Ahtopot filmi 2 numaralı üsluba sahip.

Film boyunca yabancılaşmaya dair serpiştirilmiş detaylar da şahane. Kovanın içindeki balıkları severken diğer çocuğun "Kedi mi seviyon kızım?" diye yadırgaması, "Dedem zaten anlamaz hiçbir şey, rahat takıl sen" dediği sahne, duvardaki balık aniden hareket edince onun donuk bir nesneliği ile canlı bir balık oluşu algısı arasında minik bir şok yaşaması... Temanın güzel detayları. Film gerekirse "Yabancılaşma" diye bir başlığı da hak edecek kadar da güzel işliyor temayı bence. Ama adının "Ahtopot" olması daha iyi olmuş tabii bence de.

"Ahtopot"; "Stiletto" ve "Bayrak" ile beraber MUBİ'de gösterimde olan en sevdiğim 3 kısa filmden biri haline geldi ve eve gelen misafirlerime ikram edeceğim favori kısa filmlerimden biri olacak.

***

"Ahtopot"u izlemiş ve bu yazıyı okumuş okura bir soru sormak isterim.. 1 numaralı mı, yoksa 2 numaralı mı üslubu tercih ederdiniz bu konuda empati kurmaya yönelten bir deneyim yaşamak olmak isteseydiniz?



***

Ben eşitlik-adalet-özgürlük sorunlarında "tahakküm" kavramını merkeze koyarak düşünmeyi keşfettiğimden beri her türlü tahakküm içeren konuya dair çözümleyici düşünüşlerimde de "yabancılaşma" dediğimiz kavramın kilit bir noktada olduğunu anladım. Marx'taki emeğe yabancılaşma tespitinden tutalım, türcülüğün merkezinde gördüğüm 'hayvana yabancılaşma'ya kadar, herhangi bir spontane veya sistematik tahakküm üzerine yeteri kadar düşünüldüğünde bir noktada kilit bir kavram  olarak "yabancılaşma"yı herkesin görebileceğini düşünüyorum. Yaşamının bir yerinde, büyük bir konuda daha gözündeki yabancılaşma perdesini indirecek, bardağını taşıran son damla ile karşılaşan bir insan açısından değil de; yabancılaşmayı diğer insanlara ifade etmeye çalışanların açısından bahsettiğim 1 numaralı sert ve 2 numaralı tatlı yöntem üzerine yıllarca düşünüş yolculuğu yaşadım ben de. Bu yolculuğumu çok kısa özetleyerek, bir önceki paragrafta okura sorduğum "1 mi? 2 mi?" sorusunu, bir meseleyi ifade ederken hangisini tercih ettiğimin bendeki cevabına bağlayacağım. 

20'li yaşlarımın başlarında memleketimizdeki sol siyaset hakkında bilgi ve pratik sahibi olmaya başladığımda gördüklerim ve öğrenmeye başlangıç noktası "romantik siyaset" diye adlandırdığım tarzdı. 20'li yaşlarımın ortasında bana en heyecan ve güç veren siyaset örneklerinden olan 2013 Gezi Direnişi'ne hakim siyaset dilinin ironik dil olması; 'hüzün dili' yerine 'sevinç dili'nin daha güçlü etki yarattığı konusunda bana önemli bir öğreti olmuştu. Zira 'pratikle yoğrulur insan' demişler..

Gezi deneyiminin ardından 2015 Mart'ında karşılaştığım Şükrü Argın sunumu olan "Romantik Sol - İronik Sol" paneli[1] siyasette romantizmi artık bir 'sorun' olarak görmeye başlamamı sağlayan çok önemli bir köşe taşı olmuştu. 

İzmir'de, günümüzde "Arkadaş Okul" adıyla devam eden ve Sudbury ya da Başka Bir Okul Mümkün benzeri klasik eğitim anlayışından uzak özgürlükçü-demokratik eğitim tarzı icra eden bir anaokulunda çalışan öğretmen arkadaşımdan 2018 gibi öğrendiğim bir öğreti şuydu: Çocuklara gerilim vererek değil, bağ kurdurarak öğretebilirsiniz. İklim krizi konusunu öğretmek ve bilinçlendirmek isteğindeyseniz; çocuğun omuzlarından sarsarak "Ormanlar yanıyor! Hayvanlar feci şekilde can veriyor!" diye dehşete düşürerek ağlatmakla öğretmek yerine, çocukları orman gezintilerine götürmek, serbestçe keyifli vakitler geçirmelerini ve orada kendilerinin oyunlar kurmasını, etrafındaki mekanı keşfedip, bizzat kendisi kafa yorarak o mekandan eğlence çıkarıp, ağaçlarla-ormanla-doğayla-hayvanlarla bağ kurmasını sağlamak yönteminden bahsediliyor yani... [2]

2019'da ise "Spinoza'nın Sevinci Nereden Geliyor?"[3] kitabıyla başlayan az buçuk Spinoza araştırma dönemim sayesinde de kederli bir ifade edişin insanın varkalışını ve eyleyişini zayıflattığı, sevinçli bir ifade edişin ise güçlü kıldığı gibi Spinoza'dan alabildiğim fikirler yine beni benzer doğrultuda kendi küçük dünyamda dev fikirsel açılımlara sürüklemişti.

İşte hatırlayabildiğim büyük köşe taşlarının bu olduğu düşünüş yolculuğumun sonucunda günümüzde ben 1 numaradaki gibi sert-dramatik karşılaşma yaşatmak isteyen değil; 2 numaradaki doğal bir ilişkileniş ile bağ kurdurma deneyimini yaşatmak isteyen üslubun insanıyım. (Elbette ki o anki koşullara göre, amacımıza göre en efektif olacak üslup tercihi değişkenlik de gösterebilir ama genel bir kültürün hangi yönde olması gerektiğine dair düşünüyorum sadece.) Ve bu tarafın insanı olarak "Ahtopot" filminin üslubunu seviyorum. 


11.06.2023
Bora Şahinkara 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=bu7_OLhqx4o&t=5s
[2] https://www.instagram.com/arkadas.okul/ . Okuldan öğrendiğim bu şiarı Onur Gülbudak ve Arzu Tatlı'nın katkılarıyla öğrendim.
[3] Çetin Balanuye'nin kaleme aldığı kitabı harika bir Spinoza'ya giriş kitabı olarak görüyorum. Yatıp kalkıp felsefe okumayanların da anlayabileceği bir anlatım gücüne sahip olabilmiş bir kitaptır. Arzu Tatlı keşfettirmiştir bana yine.

28 Mayıs 2023 Pazar

Barış Manço Müziğine Çok Kısa Bir Bakış





1960'lı yıllar boyunca müzik hayatının ilk 10 yılında twist, country, rock'n roll gibi türlerde pek çoğu da İngilizce, Fransızca sözlü çalışmalarla kariyerinin büyük çıkışını henüz yapmadan geçirdikten sonra 1970'te bestelediği ve sadece akustik gitar, Cüneyd Orhon'un çaldığı tırnak kemençe (istanbul kemençesi) ve sesiyle kaydettiği Dağlar Dağlar onu tüm ülkede şöhrete kavuşturan ve (kendisinin de söylediği üzere) kendi sound'unu, kendisini bulmasını sağlayan eser olmuştur.



Sonrasında 1970'ler boyunca Kurtalan Ekspres'le yakaladığı ve kadife gibi bas-bariton sesine de çok yakışan muhteşem bir sound ile Türkçe müzik tarihine damga vuran müthiş kalitede eserler kaydetmişlerdir. Kurtalan Ekspres'teki özellikle multi enstrümantalist Ohannes Kemer'in icra ettiği yaylı tambur gibi etkileyici sound'a sahip makamsal enstrümanların sesinden Anadolu makamsal müziği ile The Doors, King Crimson gibi bir psychedelic batı sound'unu muhteşem bir füzyonunu icat etmişlerdir.



Bu dönemin müzikalitesinin özeti niteliğinde bir numaralı albümü olarak gördüğüm, 1976'da Batı dünyasında çıkış yakalama hayaliyle dönemin Türkiye standartları üstünde stüdyo koşullarını oluşturarak (yani Belçika'da kaydederek mesela) özenle kaydettikleri ama bu strateji tutmasa da sonuç olarak bence kariyerinin en harika albümünü elde ettiği "Baris Mancho" albümünden özellikle bahsetmek isterim.
  

1980'li yıllara geldiğimizde yavaş yavaş Kurtalan Ekspres'le ilişkileri açılan Barış Manço'nun artık grup müziği değil de, prodüktörle birlikte bestelerini kaydeden bir pop-rock şarkıcısı ve bestecisi gibi ilerlediğini görürüz. 1980'lerde adeta Darbe'nin otoriter atmosferinin ve peşinden gelen liberal sığlaşmanın adeta Barış Manço'nun kariyerine bile bir müzikalite azalması olarak yansıdığını görürüz belki de. Müzikalitesi 1970'li yıllardaki gibi bir doğaçlamalara açık, enstrümanistliği öne çıkarabilen muazzam bir grup müziği seviyesinde olmasa da yine de Barış Manço bestecilik becerisiyle harika parçalar yaratarak çok iyi albümler kotarmayı sürdürmüştür.



1992 ve 1995'teki son iki stüdyo albümünde, 21 Mayıs 1997'de verdiği bir radyo röportajında samimiyetle özeleştiri yapar ve "Mega Manço ve Müsaadenizle Çocuklar'daki bilgisayar altyapısı, Kurtalan Ekspres'in çaldığı tek bir nota etmez. O dönem süren televizyon programı yoğunluğu sebebiyle de o albümlere yeterince iyi vakit ayıramadım." gibisinden açıklar.

Tam olarak bu konu hakkındaki sözlerinin geçtiği dakikadan başlayacak radyo programı linki şudur: https://youtu.be/AusGXNKTixM?t=1077  





28.05.2023
Bora Şahinkara

22 Mayıs 2023 Pazartesi

21 Mayıs 2023 KODA Konseri Üzerine Alelade Bir Dinleyiciden Birkaç Not


1991 yılında yayınlanan Metallica'nın Black Album'ünün kayıt sürecinde "Nothing Else Matters" parçasına prodüktörün önerisi ve grup üyelerinin kabulüyle yaylı partisyonlar da eklenir. Metallica'nın vokalisti ve ritim gitaristi James Hetfield'ın, o dönem dünyanın en büyük thrash metal ve heavy metal grubu olmanın deneyimini yaşamakta olan (metalciler arasında neredeyse tartışmaya kapalı bir efsanevi ilk 4 albümü yayınlamışlar ve sırada metalci olmayan milyonları bile peşinden sürükleyecek bir albümün stüdyo dönemindeyken...) biri olmasına rağmen samimi bir açık sözlülükle stüdyoya gelen klasik müzisyenlerle çalışmanın onları biraz gerdiğinden, grup üyelerinin onlarla aynı saatlerde stüdyoda bulunmadan çalışmaları üzerine zamanı programlamalarından bile bahseder ve stadyumlarda on binlerin aklını uçuran, her müzik janrından dinleyicinin büyük saygı duyacağı klasik eserleri daha kariyerlerinin ilk 10 yılı bile dolmadan yazmış olan Metallica'dan James, "İlk defa 'gerçek' müzisyenlerle karşılaşıyorduk!" der. Röportajlarda sarfettikleri bu egosuz samimiyet de bana ilham vermiştir, Metallica'nın kariyerindeki binlerce detay gibi. (Grubun popüler olması açısından ihtişamla bahsettiğim düşünülmesin; müzikal açıdan, sanatsal açıdan büyük bir saygıyla bahsediyorum.)

Bundan 32 yıl sonra, Türkiye-İzmir'den bir genç, hard'n heavy türünde bir albüm çalışmasındayken kendisi için küçük bir çılgınlık yaparak power ballad parçalarından birine yazdığı çello partisyonunun da kaydedilmesini arzular ve çalıp, kaydetmekte kendisine yardımcı olmaya gönüllü İzmir'den bir çellist arama ilanı yazar. Daha önce hiç tanışmıyor olduğu ve ilanı bir şekilde gören Gökçe Bahar Oytun kendisine bir görüşme mesajı atıp, birlikte ilk provalarını yaptıklarında bu gencin aklına James Hetfield'ın o sözleri gelir. 

Capcanlı bir parlaklığı olan gözlerinin sevecen bakışlarıyla bestecinin yazdığı her notanın virgülüne kadar doğru olması ve bestecinin de bestenin her köşesini virgülüne kadar bilmesi gerektiği beklentisiyle yüzüme baktığında "Bir saniye, karşımda bilgisayar gibi 'gerçek' bir müzisyenle çalışmaya alışık değilim!" gibisinden bir şey demiştim gülümseyen bir ünlemle, küçük bir telaş anı yaşayarak. Kendisi büyük bir nezaketle, saygıyla, sevgiyle, sorumlulukla, onla çalışırken bir gram bile bana gerginlik hissettirmenin aksine bana bende muazzam bir saygı ve sevgi uyandıran bir deneyim yaşatarak çello partisini kaydetti ve bu işi bitirdi. Kendisi benle çalışırken bana yukarıdan bakan bir hocam olmadan çok şey öğretmenin ve bana aşağıdan bakan öğrencim olmadan çok şey öğrenmenin muazzam dengesini kurdu. Öyle bir saygı uyandırdı ki, olası bir ikinci çalışmamızda önüne koyacağım notaları sol anahtarından fa anahtarına çevirmek, virgülüne kadar doğru yazmak, eseri baştan sona onla prove ederken icrasını da gözüm kapalı çalacak kadar ezbere bilecek kadar, kendimi aşarak çalışmak günlerimi alsa da onun karşısına daha doğru bir hazırlıkla gideceğim ve üstelik bu benim genel çalışma şeklimi de yükseltecek. İşte bir insanın hayatına ancak nezaketle bu kadar dokunabilirsiniz! 

"Lütfen kabalaşmayınız. Nezaketinizle, beni kabalığınızla zorladığınızdan daha fazla nezakete zorlamış olursunuz." W. Shakespeare


İşte tanışması ve çalışması kısaca benim için böyle olan sevgili Gökçe Bahar Oytun'u sahnede görmek isteğim vesilesiyle, kendisinin de bir parçası olduğu Karşıyaka Oda Orkestrası'nın (KODA) konserlerini düzenli takip etmeye başlamam aynı zamanda 'bir metalcinin klasik müzisyenlerle karşılaşma yolculuğu' oldu benim için. 15 günde bir düzenli olarak klasik müzik konserleri izlemenin uzun vadede benim müzisyenlik kültürüme ne gibi katkılar katacağının merakı içindeyim. Mayomu giyip, KODA koyundan atlayarak çoksesli batı müziğinin okyanusunda kulaç atarken, armonik numaraları, yaylı enstrümanların sınırlarını, pes ve tiz enstrüman partilerindeki görev paylaşımlarını vs. dikkatle dinlemeye çalışmamın sonucunda söz gelimi gelecek yıl yapacağım birkaç hard rock bestenin bas yürüyüşlerini, çift gitar partisyonlarını, vokal melodilerini yazarken acaba beynim bu konserleri seri şekilde izlememin ve biraz konser dışında da klasik müzik dinleme alışkanlığımın gelişmesinin etkisiyle enteresan yaratıcı müzikal fikirler çağıracak mı, sorusunun cevabı en merak ettiklerimden biri.

21 Mayıs 2023'te, KODA'nın sezon finali konserine de gittiğimde sezonun son 4 konserini izleyerek KODA sezonunu ben de seyircileri olarak kapatmış oldum. Konserin solist kemancısı Emre Tamer'di ve kardeşi Ebru Tamer de orkestra içindeki yerini almıştı. KODA'nın, yaklaşık 15 bin nota çalacaklarını söylediği bu konserde (hep merak ederdim, sonunda bir çılgın müzisyen saymış!) konser günü öncesinde sadece 2 gün prova yaparak (sadece solist kemanla olan provaları mı yoksa grubun tamamının mı sadece 2 gün prove ettiği detayını bilemiyorum) karşımıza çıktıklarını söyleyen solist kemancı tüm eserlere eşlik etti ve bazı eserlerde de kardeşi Ebru Tamer ile solist pozisyonuna geçtiler.

Konuk solistin Emre Tamer'in ara sunumlarını, sıradaki parçalar ile keyifli hikayelerini paylaşmasından büyük keyif aldım. Bir bilgiyi (müzik dinlemek mesela...) bağlamında bilmek (o müziğin bestecisini, dönemini, albümünü, yılını, vs. bilmek mesela) hem o bilgiyi 'esas bilmek'tir hem de 'esas haz'dır çünkü. 4 Nisan 2023 KODA konserindeki şef İbrahim Yazıcı'nın her eser arasında yapacak kadar bol konuşmalı, bilgi aktarmalı, esprili ve iyi hitabetli sunumlarının ardından özlemişim bu konuşmalı sunumları ve böyle eser tanıtımlarını, hikâyelerini duymayı dediğim gibi dinlediklerimin bağlamını da bilmemin hazzımı ve kavrayışımı arttırması sebebiyle çok seviyorum ve önemsiyorum konserlerde.

İlk izlediğim şefli konserin haricindeki konserlerde "Son 2-3-4" metronomunu kim, nasıl veriyor anlayamıyordum fakat bu konserde yakaladım: Örneğin benim aşina olduğum bir yöntem olan birinin orkestranın ona bakmasını sağlayıp fısıldaması yerine, eserlere girmeden önce coşkulu rastgele iki jest hareketi ile "Son-2"yi vererek metronomu gösterdiğini farkettim.

Janra dışı dinleyici olarak (Nedir bu "janra dışı dinleyici"? Mesela gittiği konserdeki müzik türünü yoğunluklu olarak dinlemeyen, gittiği konserdeki hemen her eseri hayatında ilk kez duymakta olan konser dinleyicisi), klasik müzik konserlerinde (İngilizce'de) "beat" dediğimiz kavram (tempo, parça boyunca akan perküsyon ritmi veya dijital ritmik ses,...) yokken, mesela sahnede bir davulcu yokken, bu kadar kalabalıklarken, bir şef de yokken, orkestraca nasıl son derece iyi bir şekilde eser boyunca birbirleriyle aynı tempoda ve eser için olması gereken tempoda kalmakta sorun yaşamıyorlar, diye düşünürdüm bazen. Bu konserde solist kemancının ayaklarını yere vurmak konusunda 2-3 kez coşkuya kapıldığını gördüğümde gülümseyerek aklıma bu düşüncem geldi. Bazı müzik hocaları sahnede ayakla yere vurarak tempo tutulmasını istemezler. Örneğin, Ahura Ritim Topluluğu'ndan def hocam Sami Hosseini'nin telkini de bu şekildeydi. Fakat orkestradaki oturarak enstrüman çalanlardan biri olan çellist Gökçe Bahar'ın ise ayak parmaklarının uçlarını kaldırıp-indirerek sık sık içindeki metronomu dışa vurduğunu da gözlemledim. Bana sorarsanız, enstrüman sesleri arasında duyulmadığı sürece caizdir; özellikle duyulmasını (flamenko dansı gibi) istemiyorsanız tabii.

Konuşmalı ara sunumları çok sevdiğimi ve bu konserde de güzel bir şekilde yapıldığını not düşmüştüm. Fakat ceketi bulduğuma müteşekkir olmak yerine astarlısını isteyeceğim ve her eserin arasında sunum olmasını isterdim, diyeceğim. Programa baka baka dinlememe rağmen, sunulan eserlerin haricindeki eserlerin hangileri olduğunu kaçırmak gibi bir sorun yaşadım bu sefer. Neyse ki konserde en sevdiğim eseri, orkestradaki arkadaşıma sorma imkanım oldu ve onun kayıtlarını bulup, bundan sonra dinleme şansım olacak. Bu konserde dinlemeyi en sevdiğim eser: Andrea Falconieri bestesi olan "La Folia" oldu. Gökçe'nin solo çellosuyla başlayan figür adeta bir heavy metal riff'i gibiydi! Bunu yalnız çellonun çalarak başlaması da kusursuz bir enstrüman tercihiydi bence (internette birkaç La Folia yorumuna bakıp anladığım kadarıyla bu enstrüman seçimi ve düzenlemesi KODA'ya ait olmalı). Çünkü keman ailesinin 4 üyesine klasik müzik janrının dışında atfettiğim karakterler vardır kafamda. Örneğin kontrbas için "Bu enstrümanda caz ruhu var" derim. Çelloda ise heavy metal ruhu görürüm. Ve dediğim gibi havalı-sert bir riff gibi giren o figürü tam da çello çalmalıydı zaten. Çellonun yalnız girdiği figür tekrarlarının üzerine sırayla eklemlenen kontrbas, klavsen ve orkestra ile La Folia devam etti... Enstrümanların sırayla eklemlenerek esere giriş yapılmasını zaten çok sevmişimdir her zaman. Haydi konudan biraz uzaklaşalım ve size enstrümanların sırayla girdiği bir eser örneği vereyim, belki dinlemek istersiniz: Metallica - "The God That Failed". 1991 albümündeki stüdyo versiyonunu sevdiyseniz ardından bir de canlı performans kaydını patlatabilirsiniz. 




Barok döneminden eserlerin çalındığı bu akşam bir klavseni canlı dinlemek de benim için bir ilk oldu. Klavseni ilk kez Fazıl Say'ın 2022'de bestelediği ve İklim Tamkan'ın çalıp, kaydettiği kayıt sayesinde keşfetmiştim. 



Son olarak müzikal keyif aldığım çeşitli harika anlar vardı benim için ama tüm eserleri hayatımda ilk kez dinlediğim bir konserin ardından nasıl hatırlayıp, örnekler sıralayabilirim ki.. Bunlardan bir tanesini söyleyebilirim: Çellist Gökçe'nin bir bölümde çaldığı oldukça hızlı metronomlu cool bir solo bölümünü dinlerken aldığım müzikal keyfin yanı sıra, gelecekte yapacağım hard rock / heavy metal bestelerinde belki ona çaldırabileceğim yüksek hızlı, cool soloları yazmayı hayal etmek beni oldukça mutlu ediyordu. Sevgili Gökçe'yle konser öncesi selamlaşmamızdaki "Sen yeni besteler yap da çalalım" cümlesini hatırlayıp, ne kadar şanslı bir müzik tutkunu olduğumu düşünerek evime döndüm..



22.05.2023
Bora


20 Nisan 2023 Perşembe

19 Nisan 2023 KODA Konseri Üzerine Alelade Bir Dinleyiciden Birkaç Not

Karşıyaka Oda Orkestrası
19 Nisan 2023
Hikmet Şimşek Sanat Merkezi
Bostanlı, Karşıyaka, İzmir

Ceyda Çetin - Keman
Asya Tütüncü - Keman
Alaz Yaşıl - Viyola
Berk Kavak - Çello
Esra Mamaç - Piyano

Parça Listesi:

https://www.setlist.fm/setlist/karyaka-oda-orkestras/2023/hikmet-imek-sanat-merkezi-karyaka-turkey-4bb8cb7a.html 

1. String Quartet no. 4 in C major, K.157
(Wolfgang Amadeus Mozart cover) (Violin: Ceyda Çetin, Asya Tütüncü; Viola: Alaz Yaşıl; Cello: Berk Kavak)

2. Piano Quintet in E-flat major, op. 44
(Robert Schumann cover) (Piano: Esra Mamaç; Violin: Ceyda Çetin, Asya Tütüncü; Viola: Alaz Yaşıl; Cello: Berk Kavak)

***

- İkinci eserde yaylı dörtlüsüne eklenecek olan piyanodan önce ilk eserde sadece yaylı dörtlüsünün dinlenebileceği bir eser tercihi olması hoşuma gitti. Kulaklarım sıcağı sıcağına piyanosuz yaylı dörtlü ile piyanolu yaylı dörtlüyü arka arkaya dinleyerek, sound'a piyanonun eklediği değişikliği daha iyi hissetme deneyimi yaşamıştır diye tahmin ediyorum.

- Klasik müzik konserlerini dinlemek baştan sona doğaçlama müzik dinlemek gibi benim için. Eserlere bir dinleyici olarak hakim değilim ve sürekli benim için yepyeni olan melodileri-ritimleri ve armonileri takip ediyorum. Elbette kompozisyonlar boyunca örneğin bir tema melodisinin bolca varyasyonlarını ve tekrarlarını duyuyoruz ama dinlerken sürekli solist melodiye odaklanmıyorum ki. Kafamda bazen kontrbası öne alıyorum, bazen çelloyu, bazen 4 partisyon yürürken keman-viyola partisyonlarına odaklanıyorum. Deneyim boyunca hep yepyeni müzikal cümleler, armonik hareketler dinlemek gibi.. Aslında beat'li batı müziklerinde emprovize caz veya progresif müzikler dinlemeye benzeştirilebilecek bir deneyim bu açıdan. Bir 'nerd' gibi karşındaki şeye baştan sona hakim olmaktansa bazen de ânı yaşamayı öğretiyor bana sanki. Ama ânı yaşamanın detaylara odaklanmadan, yüzeysel bir hâli de vardır fakat bu deneyim yüksek konsantrasyonlu bir ânı yaşama hâline getiriyor. Ne kadar konsantrasyon o kadar zevk.. 

- Viyola ve çello soru-cevapları; piyano ve yaylılar arasında dönen melodi varyasyonları; yaylılarda ilgi çekici hızda metronomdaki 16'lık ritimler (speed metal dinleyicisinin ilgisini çekmek...) ; çoğunlukla dinlediğim müzik türlerinde tersine daha alışıkken viyolanın melodi çalıp, kemanların daha tizde 'altında' yaratıcı ve hızlı ritimler attığı anlar konserden sonra bunları yazarken aklımda kalan keyifli ve ilham verici bazı anlardı...

- Beat'li popüler batı müziğindeki bildiğimiz şarkıların veya enstrümantallarin çoğuna oranla klasik müzikte çok daha sık, hızlı ve yoğun duygu geçişleri gözlemliyorum.. (Bu konserde Schumann eseri bölümünde bu düşünce aklıma geldi.) Teşbihi caizse manik depresyon gibi. 

20-21.04.2023
Bora



Fotoğraflar: KODA'nın Instagram hesabından.

19 Nisan 2023 Çarşamba

8 Nisan 2023 Salut De Smyrne İzmir - Karşıyaka Konseri Üzerine



Salut de Smyrne konseri için biraz fazla erkenden gittiğim Karşıyaka-Bostanlı'daki Hikmet Şimşek Sanat Merkezi'nin etrafında biraz vakit öldürmem gerektiğinde yiyecek vegan bir şeyler aramaya koyuldum ve bir çiğ köfte dürüm yemeye karar verdim. Fakat buralarda "Gibi" adlı bir vegan kafenin olduğu (sahiplerinden birinin de İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu'ndan değerli arkadaşım Avukat Tuğçe Berber'in olduğu üstelik) sonradan aklıma geldi ve bu da gelecekte Karşıyaka tarafına geçmiş ve acıkmış Bora için bir hatırlatma notu olsun..

***



Konserden 1-2 saat önce, grubun uzunca bir soundcheck (konser öncesi ses kontrol) süreci sırasında kültür merkezinde otururken daha önce provalarında dinlediğim ama henüz hiç grubun sahnesinde denk gelemediğim; Salut De Smyrne'nin repertuarındaki belki de en sevdiğim eser olan "La Galana I La Mar"ın seslerini uzaklardan hayal gibi duyup yine heyecanlandım fakat daha sonra konser esnasında, son anda bu geceki parça listesinden çıkarmaya karar verdiler ve Salut De Smyrne'yi 2. kez canlı izleyişimde yine o büyülü parçayı dinleme şansımı kaçırdım (hayattaki en büyük derdimiz böyle olsun). Mor Karbasi gibi olağanüstü bulduğum bir vokalistin yorumuna alışık olan kulağım, bu parçayı Serap Çiğdem Şahin'in sesinden dinlerken Karbasi'yi aramıyor ve yine tüylerim diken diken oluyorsa Serap'ın vokal icrası ve ses rengi güzelliğinin nasıl harika bir karışım olduğu tahminini sizlerin hayaline bırakıyorum.

Salut De Smyrne'nin en sevdiğim özelliği, konserlerinde yorumladıkları parçaların düzenlemelerine bolca özen gösterdiklerini bir müziksever olarak yoğun bir şekilde hissetmem. Hangi müzik tarzlarını yoğunlukla dinlemeye alışık olursam olayım; iyi müzik tutkusuyla elden geçirilmiş eserleri ve bunları iyi enstrümanistlerin performe edişini, (hepsi değil ama çoğu müzik türü için) herhangi bir müzik türü çizgisinde olsalar bile hayranlıkla ve büyük keyifle dinleyebilirim.

Mütevazı-kibar tavırlarla sahneye çıkan Salut De Smyrne'den ilk duyduğumuz ses reverb'lü ve efsunlu sesiyle uzun havavari bir solo vokal girişi yapan Serap Çiğdem Şahin'in sesi oluyor ve Salut De Smyrne'yi Spotify'dan da takip edenlerin tanıyabileceği, grubun "Olta 5" adlı kolektif albümde bulunan "Anathema Ton Aitio" adlı yorumla başlıyor konser.

Salut De Smyrne'nin Karşıyaka'daki ilk konseri ve zaten 2021'de ilk kez konserlerine başlamış olan grubun ilk biletli konseri olma özelliğini taşıdığını öğrendiğim bu etkinlik neredeyse 'sold out' bir ilgiyle karşılanıyor Karşıyaka izleyicisi tarafından.

Dediğim gibi Sefarad, Balkanlar, Ege, Orta Doğu tınılı bir müzik yaptığını gözlemlediğim grubun parça düzenlemeleri öyle incelikli ki; bu müzik türlerinin dışında bir müzik odağına sahip herhangi bir müzikseverin de tüm konseri zevkle kendini dinleten bir grup halini alıyor. Örneğin hiç beklemediğimiz bir parçada (Apo Kseno Topo) hiç sırıtmayan bir geçişle bir anda Zilan Yıldız perküsyonda baterideki kick'e (bateri setindeki en pes ve büyük davul) benzeyen bir metronom yürüyüşü sadeliğine düşüyor ve üzerine Murat Küçükarslan'ın leziz bir bas yürüyüşü başlıyor ve karşınızdaki etnik grup bir anda kısa bir süreliğine caz grubuna dönüştü diye heyecanlanırken üzerine bir de Berat Hasırcı'nın leziz klasik gitar solosu ekleniyor. Veyahut bence çoğu müzik tutkununun izlediği konserlerde karşılaştığı en leziz sürprizlerden biri de bir bas gitar solosu duymaktır herhalde ve Salut De Smyrne konserinde bunu da buluyorsunuz. Bitti mi? Hayır. (Bu enstrümandan anladığım kadarıyla) Kanuna son derece hakim (hayır, yasalara son derece hakim bir avukattan bahsetmiyorum) Mahsuni Gündüz'ün de icrasının tadını çıkardığınız anlar da var; aynı zamanda Ahura Ritim Topluluğu'ndan tanıyabileceğiniz ve vokalistliğinin yanı sıra muhteşem bir defjen (def enstrümanisti) olan Zilan Yıldız'dan da def solo duyma şansınız da var bir Salut De Smyrne konserinde.

Parçalarındaki leziz trafik düzenlemeleriyle, sololarıyla ilgili tek bir sorunum var: Bu enstrümantal solo bölümlerin daha da uzun olmasını isterim! "İzleyici sıkılır mı?" diye düşünüyorlar mı bilmem ama enstrümanlara bu kadar leziz bir hakimiyet ve parça trafik düzenlemelerine özen ve birlikte çalma konusunda bu kadar tecrübeli enstrümanistler varken karşımızda, klasik gitar solonun da, bas solonun da, kanun solonun da daha uzun uzun zevkini çıkarmak isterim. Altı üstü bu sololara konser boyunca 1'er-2'şer kez denk geliyoruz; şöyle bir dakikadan fazla dinlemesek mi?.. Hele ki Zilan'a özel bir parantez açalım.. Sanırım son parçada mı neydi, defin oldukça forte ve havalı bir giriş yapıp, yürüdüğü parçanın bir bölümünde bir de def solo geliyor ve o anda salondaki izleyicileri gözlemlediğim kadarıyla onların büyük çoğunluğunun def enstrümanını ya ilk kez canlı dinleyen ya da bu enstrümanı tanısa da İzmir'de bu enstrümanı bu kadar hakim bir şekilde çalan az sayıdaki defçiden bu şekilde ilk kez dinleme şanslarına bu konserde eriştiğine eminim. Usta ellerde, duygular arası geçişli bir doğaçlamada bu enstrümanın sınırlarının nerelerde olabildiğini keşfetme şansı yakalamış izleyicilerin çok daha uzun bir def solosu ile tanışmalarının onlar için muazzam bir deneyim olacağını düşünüyorum. Salut de Smyrne'nin karşısına çıkacağı seyircilerin her zaman da büyük bir bölümü def enstrümanı ile esaslı bir tanışmayı ilk kez Zilan'la deneyimleyen insanlar olacağını tahmin edebiliyorum. Örneğin bazı Ahura Ritim Topluluğu konserlerinde yaklaşık beş dakikalık Sami Hosseini def sololarında olduğu gibi bir parça içinde geçmesinin haricinde de konser listesinde ayrı bir parça olarak "emprovize Zilan Yıldız def solo"nun yer almasını nacizane önermek isterim gruba.

Küçük bir negatif eleştirimi de not düşeyim de, hem arkadaşlarımı sürekli öven bir yazı yazmadığıma dair samimiyetimin de işareti olmuş olsun (Gülüşmeler). Solo bölümlerinde solosu olan enstrümana alan açarken, diğer enstrümanlar volümünü fazla düşürdüğünü gözlemledim ve biz solonun altındaki (aslında soloyu da güçlendiriyor olan) tamamlayıcı partisyonların güzelliğini yeterince iyi duyamayabiliyoruz. Bunu bir çoksesli müzik olarak düşünürsek: Bir soloyu iyi solo yapan en önemli etmenlerden biri altında çalan diğer partisyonlardır. Solo esnasında elbette öne çıkan enstrüman bir tık önde duyulmalı ama diğer enstrümanlar aşırı geri çekilmemeli. Örneğin kanunun sesi daha tiz karakterli ve diğer enstrümanlar neredeyse hiç volümünü düşürmese bile kanun solo çokseslilik içinde gayet iyi duyulurdu diye düşünüyorum. Böyle ince detaylara kadar yazıyorum bazen ama hangi detay, buraya denk gelip okuyan kime faydası olur bilemeyiz diye içimden detaya girmek de geliyor..

Salut De Smyrne'nin sıradaki konserini La Galana I La Mar'ı da sahnede dinleme hayalimin gerçekleşmesi dileğiyle heyecanla bekliyor olacağım.

19.04.2023
Bora Şahinkara



Salut De Smyrne
8 Nisan 2023
Hikmet Şimşek Sanat Merkezi
Bostanlı, Karşıyaka, İzmir

Bas Gitar - Murat Küçükarslan
Klasik Gitar - Berat Hasırcı
Vokal, Kaşık - Serap Çiğdem Şahin
Kanun - Mahsuni Gündüz
Vokal, Def, Zil, Bendir, Tef - Zilan Hasret Yıldız

Parça Listesi:

https://www.setlist.fm/setlist/salut-de-smyrne/2023/hikmet-imek-sanat-merkezi-karyaka-turkey-3b8b5e3.html

1. Anathema Ton Aitio
2. To Ponemo Stithos Mou
3. La Casas De La Boda
4. Ven Chika Nazlia
5. Dimitroula Mou
6. La Compras Del Rabino
7. Nassam Alayna Al Hawa
8. To Prosfigaki
9. Apo Kseno Topo
10. Penceresi Yola Karşı
11. Monsevo Dobro
12. Hariklaki
13. Si Verias A La Rana
14. Bint Al Shalabeya
15. Ti Se Mellei Esenane