15 Aralık 2013 Pazar

11 Aralık 2013 - DİHA / Özgür Gündem Gazetesi Röportajı

Vicdani retçiler: Bu zincirin halkası olmayacağız

Yüksekova’da iki insanın polis tarafından öldürülmesinin dahi Türkiye'de askerlik yapılmaması için büyük bir neden olduğunu belirten İzmirli vicdani redçiler, “Bizler bu zincirin birer halkası olmayacağız' dediler.



İZMİR  - Yüksekova’da iki insanın polis tarafından öldürülmesinin dahi Türkiye'de askerlik yapılmaması için büyük bir neden olduğunu belirten İzmirli vicdani redçiler, “Bizler bu zincirin birer halkası olmayacağız. Kardeş kanı dökmemek için tüm yurttaşları 'zorunlu askerliğe' karşı vicdani redçi olmaya çağırıyoruz. Kapitalizmin savaş çarkına alet olmamalıyız" çağrısı yaptı. 


Savunma Bakanlığı'nın en son verilerine göre, son 12 yılda bin 36 asker intihar etti. Kışlalardaki asker ölümleri, Savunma Bakanlığı tarafından “intihar” diye açıklanırken, kamuoyu ise asker ölümlerine büyük oranda şüphe ile bakıyor. Türkiye'de Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle yaşanan çatışmalar ve Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde Veysel İşbilir ve Mehmet Reşit İşbilir isimli yurttaşların polis tarafından katledilmesinin ardından İzmir’de vicdani reddini açıklayan yurttaşlar, Türkiye'de çocukların öldürüldüğü ve savaşın hala sokaklarda şüpheli asker ve polisler tarafından devam ettirildiği belirtti. 


'Milliyetçi, cinsiyetçi, militaristlere karşı vicdani redçiyiz'


Vicdani redçi Ceren Karlıdağ, kadınların, savaşın bazen tarafı çoğu zaman da mağduru olduğunu bu nedenle ölmek, öldürmek, ezilmemek ve sömürülmemek istemedikleri için otoriter, hiyerarşik, milliyetçi, cinsiyetçi, militarist tüm yapılara karşı seslerini yükseltmek için vicdani retçi olduğunu belirtti. Karlıdağ, kadın olarak sadece zorunlu askerliğe kaba anlamıyla karşı çıkmadığını, zorunlu askerlikle kutsal sayılan kadın bedeninin erkeğe ait olarak ele alınıp sömürülmesinden ötürü red ettiğini kaydetti. Toplumda kadına evde oturup yas tutma misyonu biçildiğini dile getiren Karlıdağ, "Kapitalistler tarafından kadın erkeğin malı olarak ele alınıyor. Erkek de devletin. Zincirleme halinde giden anlayış var. Bizler bu zincirin birer halkası olmayacağız" dedi. Kadınların bu zihniyet içinde yaşamasının zor olduğunu dile getiren Karlıdağ, "Bizler vicdani reddini açıklayan kadınlar olarak, eline silah almakla erkek olunmadığının bilincindeyiz. Bu nedenle kadının evde oturup yas tutmasını kabul etmiyor. Savaşla yaşanabilecek ölümlerin karşısında duruyoruz" dedi. 


'Zorunlu askerlik eril kültürün ürünü’ 


Zorunlu askerliğin eril bir kültürün ürünü olduğunu dile getiren Karlıdağ, "Eril zihniyetine göre; kadın bedeni ve rahmi vatan toprağından öte bir şey değildir. Vatan toprağın da eli silahlı insanlar vardı. Bizler kimsenin toprağı malı, mülkü değiliz" dedi. "Roboskili annelerin adalet arayışı devam ettiği sürece kimse Türkiye'de askerlik yapmasın" diyen Karlıdağ, şunları ifade etti: "Türkiye'de dinmek binmeyen acı var. Hala bize yaşatılan ve sürekli taze tutulan bir yaramız var. Bir kaç gün önce Yüksekova’da iki insanımızın polis tarafından öldürülmesi bile Türkiye'de askerlik yapılmaması için büyük bir nedendir." 


'Ezen taraf olacaktır' 


Vicdani redçi Bora Şahinkara ise, beyaz Türk bir ailenin çocuğu olduğunu belirterek, "Zorunlu askerlik aslın kapitalizme, emperyalizme, faşizme, milliyetçiliğe, köy yakmaya, öldürmeye, tecavüz etmeye zorunluluktur" dedi. Şahinkara, merkezine insanı almayan kurumların vahşileşeceğini belirterek, "Ellerinde tankları, topları, tüfekleri olan askeri kurumlar, insanı korumak için gücünü kullanmadığı için elbette vahşileşecektir. Demokratik hak, kimlik mücadelesi veren insanlara karşı gücü kullanacaktır. Ezen taraf olacaktır" diye konuştu. 


'Büyük bir ses çıkarılması gerekiyor' 


Yüksekova'da polis kurşunuyla katledilen iki yurttaşın durumuna değinen Şahinkara, şunları dile getirdi: "Kürdistan'da katledilen iki yurttaşın durumu Gezi olaylarında katledilenlerden farksız değildir. Türkiye'nin batı ayağında da bu ölümlere büyük bir ses çıkarılması gerekiyor. Artık sivil ölümler olmaması için Yüksekova'daki gibi toplumsal tepkinin yükselmesi gerekiyor." 


Kışlardaki şüpheli asker ölümlerine de değinen Şahinkara, "Bu ölümlerin çoğu resmi ideolojiye aykırı insanlar. İşte bu nedenle ölmek ve öldürmek istemediğimiz için zorunlu askerliğe hayır diyorum" dedi. Kardeş kanı dökmemek için tüm yurttaşları "zorunlu askerliğe" karşı vicdani redçi olmaya çağıran Şahinkara, emperyalistlerin ve kapitalistlerin savaşına alet olmamak için yurttaşları askere gitmemeye çağırdı.

HÜLYA EMEÇ - DİHA



8 Ekim 2013 Salı

Eklektik

EKLEKTİK


Ne olursa olsun insanın Facebook'ta "bennnn" diye bir fotoğraf albümü ismi koymasından aslında onun hakkında kesin yargı sahibi olunmaz ama yine de fotoğraf albümüne isim olarak seçtiği o tek kelimeyle kendisi hakkında bir şeyleri anlatır adeta.. ("bennnn" mi?.. Hımm...) Tabii ki, karizmatik, karmaşık, birleştirilerek türetilmiş, yaratıcı kelimeler seçenlere hemen albümün isminden dolayı "Vavvv! Ne derin insanmış!" diye tepki veriyor değilim asla. Zeki, derin vs. insanlar basit isimler de seçebilir fotoğraf albümüne "Fotoğraf", "Foto", "Fotoğraf Albümü", "Masa", "Sandalye" gibi. Ama çok değişik bir detay aklıma takıldı ve sanki benim kime aşık olduğumu çok güzel tanımlayan bir tanım oldu, o yüzden bu gereksiz bilgiyi senle de paylaşmak istedim. 

-Aşık olacağın tipte ne ararsın?
-Facebook hesabı varsa ve fotoğraf albümü açmışsa, onun ismini "Karışıkkkk", "Ortaya Karışık!", "Karman Çorman" yerine "Eklektik" koyandan etkilenirim sanırım. Çok yüzeysel bir tanımlama, damgalama, ön kabul gibi gelebilir elbette ama çok güzel tanımladığını düşündüm bu ifadenin bu mevzuyu. "Eklektik". Öncelikle 'tipik' değil. Sonra, şov yapmak için oluşturulmuş, makyajlı, suni bir güzellik değil o kelime. Hem göze, kulağa şık geliyor, hem albümün başlık ihtiyacını anlamıyla çok iyi karşılıyor. Hem de -çok önemli bir detay- bana sözlüğü açtırıp "'Eklektik' ne demek yav?" diye araştırtıyor. Dışı (görselliği) güzel, içi güzel,... Herhangi bir ortak payda etrafında toplanmayan, alelade seçilmiş fotoğraflardan oluşan bir albüme konulabilecek senden daha iyi bir kelime var mıdır; ey 'eklektik'!

"bennnnn"i severim; eyvallah. "karışıkkkkk", "ortaya karışık", "karman çorman"ı da severim, onlarla arkadaş olurum. Hepsine sabah karşılaştığımda "Günaydın" derim, muhabbet ederim. Benle vakit geçirmek isterlerse vakit de geçiririm onlarla. "Fotoğraf", "Albüm" falan da iyidir elbette. Ama "eklektik" başka.. Ona aşık olunabilir. "Eklektik" gösteriş için farklı kelime kullanmayan, kullandığı farklı kelimeleri doğal bir şekilde üslubunun içine yedirmiş, keman kaşlı, gözlerinin baktığı herhangi bir yerde kalıcı bir hasar bırakan, simsiyah saçlı.. Ona aşık olabilirim. Tabii onun da o anda bir sevgilisi yoksa.. 



Bora ŞAHİNKARA
17.08.2011

4 Ekim 2013 Cuma

AKP'nin 30.09.2013 Demokratikleşme Paketi Üzerine Bazı Araştırma Notları



AKP'nin, 30 Eylül 2013'te açıkladığı demokratikleşme paketi maddelerinin kısa başlıklar halinde özeti ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Sosyalist Demokrasi Partisi ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nden bu paketin bazı maddeleri ve genel olarak paket hakkında gelen bazı yorumları çok kısa  notlar halinde derlediğim notlarım. Daha detaylı bilgilere ulaşmak isteyenler için notların en altında da linkler paylaşacağım.


AKP'nin 30 Eylül 2013 Demokratikleşme Paketi Özeti


1- Seçim Barajı İçin 3 Alternatif Tartışılacak (a-%10 aynen devam, b-daraltılmış bölgeli %5, c-dar bölgeli %0)


2- %3'lük oy oranını geçen partilere hazine yardımı.


3- Partilerin ilçe teşkilatı kurmasına kolaylık.


4- Eş genel başkanlığa serbesti


5- Siyasi partilere üye olmaya kolaylık


6- Farklı dillerde propaganda serbestisi


7- Nefret suçlarına karşı ceza artması


8- Dini ibadet ve yaşayış biçimlerinin güvence altına alınması


9- Q,W,X harflerinin kullanımının serbestisi. ("Klavyelere özgürlük" maddesi)


10- İzinli gösteri ve yürüyüş hakkının mesai süresinin 'biraz' uzatılması


11- Özel okullarda anadilde eğitim


12- Köy ve kentlerinin eski isimlerinin talep edildiğinde geri iadesi


13- Nevşehir Üni.'nin adının "Hacı Bektaş-i Veli Üniversitesi" olarak değiştirilmesi


14- Kişisel bilgilerin ilgisiz kişilere verilmemesi


15- Yardım / bağış konularında yeni bir takım serbestiler


16- Kamuda büyük oranda başörtüsü serbestisi


17- Öğrenci andının ilkokullarda da kalkması


18- Mor Gabriel'in Süryaniler'e teslim edilmesi


19- Bir üniversitede Roman dil ve kültür enstitüsü açılması ve Romanlar'ın TOKİ ile borçlandırılarak, kendi dayanışmacı mahalle kültürlerinden kopartılıp, birbirinden kopuk, yalnız, bireysel, kendi derdinde, iktidar için 'zararsız' insanlar haline gelmeleri için modern ve şık görünümlü beton gettolara hapsedilmesi çalışmaları


ESP


1- Barajlar toptan kalkmalı. Bunun pazarlığı olmaz.


GENEL- Bu paket daha çok kamplaşma ve ayaklanmalar getirir.


4- Eş başkanlık kadın-erkek eşitliği için önemli. Bunu getirdi ama diğer hiçbir konuda kadın-erkek eşitliği yok.


ÖDP


1- Baraj tamamen kalkmalı.


2- Partilere hazineden bütçe verilmemelidir. Verilecekse seçime giden bütün partilere verilmelidir. Aksi adaletsizlik olur.


4- Eşbaşkanlık iyi bir şey, ama zaten uygulanıyordu, yeni bir ilerleme gibi sunması gerçekliği yansıtmıyor.


GENEL- Gerçek demokrasi için halkın öz örgütlenmeleriyle kendi doğrudan temsil kanallarını yaratarak bu sistemle mücadele etmeli.

SDP

GENEL- Paket güncel değil. Artık bu vakitte verildiğinde kıymeti harbiyesi kalmadı.


1- Üç seçenek de adaleti sağlamaktan uzaktır. AKP'nin dayattığı bu 3 seçeneğin dışında, daha doğru seçim sistemi modellerini kamuoyuyla tartışmaya açmalıdır. Hükümet belli ki bu 3 seçeneği ileride bir pazarlık argümanı olarak kullanacaktır.


2- BDP dikkate alınarak hazırlanmış ama BDP'yi de hazine yardımı ile daha çok temsiliyet hakkı arasında tercih yapmak durumunda bırakmış.


GENEL- Bir dizi uygulama zaten fiilen vardı ve bunlar AKP'nin lütfu değil, ezilenlerin fiili mücadelesinin kazanımlarıdır.


GENEL- Gerçekten barış için değil de, bölgede oylarını arttırmak için tasarlanmış bir paket. Maksat barış için iyi niyetli adımlar atmak olsaydı örneğin öncelikle terörle mücadele kanunu (TMK) üzerinde düzenlemeler yapılırdı.


GENEL- Aleviler ve diğer azınlıklar için de gerçek bir demokratikleşme değil, AB ve diğer emperyalist oluşumlara karşı sempatik gözükmedir, göz boyamadır.


GENEL- Türkiye işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen halkların emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesi, ülkede gerçekleşecek bir demokratikleşmenin temel gücüdür. Bu yönüyle gerçekleşecek bir demokratikleşme AKP iktidarının lütfuyla değil işçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin meşru mücadelesiyle gerçekleşecektir.


CHE GUEVARA

Biz, ‘demokrasi’ sözcüğünün, sömürücü sınıfların diktatoryasını mazur göstermek için kullanmasına, kavramın derinliğini yitirmesine ve yurttaşlara verilen az ya da çok belirli özgürlüklerin kazanımı anlamına gelmesine izin vermemeliyiz. (…) Tüm tarihsel dönemlerde tüm gerici sınıflar, sömürenler ile sömürülenler arasındaki çelişkinin en üst düzeye ulaştığı, yeni toplumsal düzenin gelmekte olduğunun belirtilerinin ortaya çıktığı zamanlarda, kendi düşmanlarına karşı iftira ve baskı silahlarını devreye sokarlar. (…) Her tarihsel çağda ve her zaman egemen sınıflar, ezilen çoğunluk ile ayrıcalıklı azınlığın oluşturduğu ‘kendi’ toplumunu, düzenini, ülkesini savunma adı altında canice suçlar işler; ‘kendi’ sınıf düzenini mülksüzleştiricilerine karşı kan ve ateşle korur; meyvelerini sadece kendilerinin aldığı ve halkın geri kalan kesiminin bu meyvelerden yararlanmasının önlendiği ‘yurt’, yeni bir toplumu, adil bir düzeni ve yurdun herkesin yurdu olmasını hedefleyen devrimcilerin baskı altına alındığı yerdir…


KAYNAKLAR:
http://www.radikal.com.tr/politika/basbakan_erdogan_demokratiklesme_paketini_acikliyor-1153198

http://www.etha.com.tr/Haber/2013/10/03/politika/hukumet-12-eylul-yasaklarini-surdurme-arayisinda/


http://www.etha.com.tr/Haber/2013/10/03/politika/iki-sistem-de-temsilde-adaleti-saglamiyor/


http://www.etha.com.tr/Haber/2013/10/03/politika/barajin-kaldirilmasi-pazarlik-konusu-yapilamaz/


https://www.facebook.com/photo.php?fbid=416657318434489&set=a.416136601819894.1073741827.415539711879583&type=1&theater

22 Nisan 2013 Pazartesi

Kürtçe 'Küçük Prens' Çıktı!


Avesta Yayınları'ndan Küçük Prens'in Kürtçe'si çıkmış. Bir dilin yaşamaya devam etmesi, halkların kendi anadillerini konuşmaya devam etmesi çok önemlidir. Bir yörede konuşulan bir dil; konuşulduğu yerin coğrafi özellikleri, kendisini konuşan yaygın insanların karakteristik özellikleri, oturmuş deyimleri, atasözleri ve argo biçimleri ile konuşulan toplumun tarihine dair detayları ele verir. Örneğin soğuk bir yörede konuşulan dilde "kar" kavramının çeşitli hallerini anlatan daha çok sayıda kelime vardır veya bir dilin argosundan, o dili konuşan toplumun hangi değerleri kutsadığını, hangi değerleri aşağılayan ifadeleri küfür olarak dile yerleştirdiğinden anlayabilirsiniz. Her dilde yazılmış şarkılar, her dilde yazılmış şiirler, edebi yazılar, bir sevgilinin bir sevgiliye yazdığı mektup veya not vardır muhtemelen. Bir dil öldüğünde bunlar da ölür, tarihe karışır. "Burası Pütovya ve Pütovya'da yaşıyorsanız Pütovca konuşmak zorundasınız" gibi dayatmalarla, Pütovya'nın içerisindeki diğer bir yerel bir dili öldürmeye oynamak; koca bir kültürü, tarihi katletmeye çalışmaktır. Dünyadaki her dilin, bu yazıyı okuyanlarının çoğunun anadili olan Türkçe kadar değeri vardır. Asimile edilmeye çalışılan ve 'ölmekte olan dil' kategorisine giren dillere ise ayrıca daha sıkı sarılmak lazımdır. Kürtçe Küçük Prens'in çıkması çok güzel bir haber. Daha çok Kürtçe kitap görmek isterim. Dersim'e, Varto'ya gittiğimde Zazaca kitaplar, Karadeniz'e gittiğimde Lazca kitaplar, Antakya'ya gittiğimde Arapça kitaplar ve Anadolu'da, ve Dünya'da konuşulan her dile çevrilmiş kitaplar görmek isterim.

Bora ŞAHİNKARA
3 Ocak 2013




17 Şubat 2013 Pazar

Kil İşleri Bildirisi - 11 Ocak 2013

Sosyal medyadaki Şişecam İşçileri paylaşımından sonra belki bazıları düşünecek ki: "Kil İşleri'nin işçi grevleriyle, direnişiyle ne alakası var?" Bunu düşünenler, muhtemelen aynı zamanda şunu da düşünüyordur: "Bu dünyanın düzeni oturmuş, değişmesi imkansız. Daha da kötüye gidiyor hep." Hayır, modern dünyanın genel düzeni pamuk ipliğine bağlı, kitlesel dalgalanmalara bağlı; her şey ters yüz olabilir gayet. Ve işsizliği kaderi olarak algılamayıp, kendi kaderini tayin eden Şişecam İşçileri bunun en güncel, küçük ve çok önemli bir örneğidir. Bu, bir bireyin, doğduğu andan itibaren büyürken ona dayatılan bir takım şeylere "Eyvallah" demeye demeye kendisini her anlamda özgür iradesiyle şekillendirişine ne kadar da benziyor. ODTÜ'de "Eyvallah" demeyenler, Şişecam'da "Eyvallah" demeyenler, "Eyvallah" demeyen işçiler, öğrenciler, ötekiler, yoksullar, LGBT'ler, kadınlar, akademisyenler, sanatçılar, yazarlar bir araya gele gele yıkılmaz sanılan kaleleri birer birer yıkacaklar. Değişmez sanılan dünya bambaşka olacak. ODTÜ direnişi veya Şişecam direnişi gibi gelişmeler daha adil bir dünyanın haberci kıvılcımları; bireyin de özgürlüğünün teminatıdır. İsyankar kitleler olarak var olmazsan, isyankar bir birey olarak yok edilirsin bu dünyada.

O halde; doğru bulduğun, mutlu hissedeceğin, üretkenliğinin önü açacak herhangi bir alanda örgütlenmelisin. Mesela bir meslek oluşumunda, mesela bir kültür-sanat derneğinde, mesela bir tiyatro ekibinde, mesela bir takı üretim atölyesinde veya mesela bir siyasi partide, bir sendikada, bir sivil toplum örgütünde...

Şişecam İşçileri'nin direnişi Kil İşleri'ni de ilgilendiriyor, seni de ilgilendiriyor. Dünyaya daha geniş, daha geniş, daha geniş baktığında hayatının sınırlarının sadece sistemin sana sunduklarından ibaret olmadığını göreceksin.

Kil İşleri

14 Şubat 2013 Perşembe

14 Şubat Sıradan Bir Gün Değil!

Sevginizi kapitalizmin ulaşamayacağı yerlerde muhafaza etmemiz gereken gün bugün. Sıradan bir gün değil. Bir kapitalizm bayramı. Ona sıradan bir günmüş gibi davranıp da, bugün sevgilimize sadece içimizden geldiği için hediye almamalıyız, sevgilimizle özel bir şeyler yapmamalıyız. Yapacaksak, mesela ertesi güne ertelemeliyiz. Bu lanet olası kapitalizm bayramına sıradan bir gün gibi davranmamalıyız. Onu protesto etmeliyiz!

***



Ve Yenikapı Tiyatrosu ile tanışmamdan 4 ay öncesinde ilk kez yapılan bir protesto, aynı zamanda her yıl 14 Şubat'ta tiyatromun ve bizle bu konuda hemfikir olup destek veren herkesin her yıl yinelediği gurur verici bir protesto geleneğinin metni aşağıdaki şekildedir:

"Dostlar memleketin hemen her yerinde baz istasyonları, yoksul ve emekçi mahallelerine kurulmaktadır. Orada yaşayan insanların yaşam hakkı yok sayılmakta ve her adım tüketebilen bir toplumu oluşturmak yolunda atılmaktadır.

Kapitalistler aşkı, sevgiyi türlü şekillerde satmakta ve sömürmekte kendince şekilllendirmektedir. Bu satışların en büyüğü de elbetteki uydurdukları sevgililer gününde yapılmaktadır. Aşkın vefalı, şiirsel yönünü pahalı oyuncaklarla yok etmeye çalışanlar bu gün içerisinde de insanlara birbirlerine olan aşklarını en pahalı hediyeyi alarak göstermelerini isterler.

İzmir'in Buca ilçesinin Yeşilbağlar semtine 5 yıl önce takılan baz istasyonu, mahalledeki kanser vakalarının artışında büyük rol oynarken bu süre içerisinde 9 yaşındaki bir kız çocuğu Menekşe Çiçek hayatını kaybeder.

Biz Yenikapı Tiyatrosu sanatçıları olarak 14 Şubat'a girdiğimiz akşam 00.00 ile 15 Şubat akşamı 00.00 arasında telefonlarımızı kapatıyoruz. O gün bizden en önemli kazancı sağlayacağına inanan ve hatta bunun için kampanya yapan kan emici baz istasyonu sahiplerine çocuklarımızı çok sevdiğimizi hatırlatıyoruz. Dostlar gelin bu eylemliliğimizde bizi yalnız bırakmayın. 14 Şubat'ta telefonlarınızı kapatın. Ne kadar çok olursa o kadar çok zarara uğrayacaklardır. Hep beraber haykıralım; ÇOCUKLARIMIZI SEVİYORUZ VE SEVGİLİLER GÜNÜNDE TELEFONLARIMIZI KAPATIYORUZ, TÜKETMİYORUZ-TÜKETTİRMİYORUZ!

İzmir Yenikapı Tiyatrosu Sanatçıları
"


Bora ŞAHİNKARA
14.02.2013

11 Şubat 2013 Pazartesi

Imagining Argentina (Kayıp Hayatlar) Üzerine



Filmin içerisindeki küçük fantastiklik, sanki izleyiciyi sürüklemesi için samimiyetsiz bir Hollywood dokunuşu gibi algılanıp, eleştiri de alacaklardır kimi izeyenlerden ve şahsen ben de normalde sinemada fantastik öğelere pek sıcak bakmasam da, yine de bu filmi beğendim. Bu konunun anlatılabilecek çeşitli yolları vardı. Bir belgesel veya konuyla ilgili bilgiler veren bir bildiri okur gibi, estetik barındırmayıp ajit-prop bir dille insanlarda konuya ilişkin daha çok duygular üzerinden bilinçlenme etkisi yaratmak isteyen bir film de olabilirdi ama öyle anlatılmamış; değişik bir anlatım diliyle anlatılmış. Ve gerçekçilikten uzaklaştırıyormuş gibi gözüken fantastik öğelere rağmen, o lanet olası yaralıyıcı gerçeği tüm çıplaklığıyla, tüm rahatsız ediciliğiyle o görünmez olanı; popüler kültürün kör gözleri tarafından görülmeyen o Cumartesi Anneleri'ni son derece başarılı bir şekilde göstermiş, bununla bile kalmayıp o empatiyi bile, konuyla ilgili okunabilecek bir bildiriden çok daha başarılı bir şekilde kurdurabilmiş. Zaten devrimci bir sanatın anlatımının, devrimci bir bildirinin anlatımından üstünlüğünün de bu olması gerekir.


Bora ŞAHİNKARA
11 Şubat 2013


1 Ocak 2013 Salı

1 Ocak



31 Aralık - 1 Ocak gecesi en çok çalışanlar Noel Babalar değildir. 'Bazıları'nın işi de her yıl 31 Aralık'tan 1 Ocak'a umut taşımaktır. Sonra 2 Ocak'a, sonra da 3 Ocak'a. Böyle böyle 31 Aralık'a ve sonra bir sonraki 1 Ocak'a.. Her 31 Aralık, Cumartesi gecelerini andırır. Bütün 1 Ocak'larda da korsan Pazar günleri yaşanır. Babaların işe gitmediği gün. Ya da bazı babaların işe gidermiş gibi sabahtan evden çıkıp iş aramaya gitmediği gün. Bazı annelerin ise dün kaybettiği çocuklarını aramaya devam ettiği gün. Cumartesi'den Pazar'a, o yıllardan şu yıllara.. Takvimdeki dört hanelinin değişmesi, umudun iyi bir şey olduğunu ve 'bazılarının' gayrıresmi umutlarını takvimin öteki ve öteki yapraklarına taşımaya devam edeceği gerçeğini de değiştirmiyor.


Bora ŞAHİNKARA
01.01.2013

Benim Yılbaşım 2011/12

Ben de güzel geçirdim bence.

Mesela kimsenin yeni yılını kutlamadım bir kişi hariç. Sadece beni kutlayanlara teşekkür ettim falan. Kimsenin yeni yılını kutlamadım, çünkü; insanların kendisini ve dünyayı geliştirmek için bir şey yapmadan, dünyanın daha iyi bir yer olmasını, kendi hayatının daha iyi olmasını yeni yıldan, sadece şanstan beklemenin yanlış olduğunu düşünüyorum. "İyi yıllar, yeni yıl şu getirsin, bu getirsin" diye yeni yıla çok anlam yüklenmesini sevmiyorum. İşte böyle çıkıntı biri olduğum için dün yalnızdım yeni yıla girerken. Haha! Yok hayır hayır, isteseydim bizim tiyatrodakilerle buluşup Monopoly oynayabilirdim ama gün içinde yoruldum ve evden çıkmayasım geldi. Yeni yılı zaten önemsemiyorum, Monopoly'i de önümüzdeki günlerde oynarız, diye düşündüm.

00:00'a 20 dakika falan kala evden çıkıp, sokakta yürüdüm. Evlere bakındım bol bol. Yeni bir yıla girildiği için insanların bağırışlarının, o ortamın dışındaki biri tarafından nasıl garip göründüğünü gözlemledim. Her ne kadar bu sefer, sokaklarda, tam o dakikalarda beklediğimden fazla araba ve gözlenecek daha az evin ışığı yanıyorduysa bile bu benim için çok keyifli bir yeni yıla giriş anıydı. Bu ritüeldeki belki de tek eksik, o anda yanımda "Bak nasıl da bağırıyor insanlar 00:00 olduğunda, ne komik!" diyebileceğim bir arkadaşımın olmamasıydı. Ama bundan şikayetçiymişim gibi de algılanmasın. Benim çok sayıda arkadaşım var.

Bu yıl, yeni yılını kutladığım tek insan Mehmet Tarhan oldu. Kendisini 17-18 yaşlarımdayken tanımıştım. Vicdani reddini açıklamıştı ve yeşil üniformalıların arasına girmek istemediği için gözaltına alınmıştı. "Tanımıştım" derken, internetten, haberlerden yani. Benim için kendi inandığı doğru uğruna, devlete, şiddete, işkencelere bile kafa tutan, feleğin çemberine çomak sokma konusunda çok büyük bir cesaret örneğiydi ve bu konuda tanıdığım ilk örneklerden biriydi. Dün (31.12.2011) aklıma geldi. Kendisinin kullandığı bir Twitter hesabı da var artık, günümüz teknoloji dünyasında insanlara ulaşmak kolay. Kendisinin benim hayatımda önemli bir yeri olduğunu belirten 1-2 cümle yazıp, yeni yılını kutladım. ileride de kendisiyle karşılaşıp, küçük bir hediye vermek isterim. Kendisi ve kendisi gibi kendi doğruları uğruna bedel ödese bile yolundan vaçgeçmeyenler insanlar beni duygulandırır.

Böyle bir yılbaşı geçirdim genel olarak. Güzeldi bence.


Bora ŞAHİNKARA
01.01.2012