28 Mayıs 2023 Pazar

Barış Manço Müziğine Çok Kısa Bir Bakış





1960'lı yıllar boyunca müzik hayatının ilk 10 yılında twist, country, rock'n roll gibi türlerde pek çoğu da İngilizce, Fransızca sözlü çalışmalarla kariyerinin büyük çıkışını henüz yapmadan geçirdikten sonra 1970'te bestelediği ve sadece akustik gitar, Cüneyd Orhon'un çaldığı tırnak kemençe (istanbul kemençesi) ve sesiyle kaydettiği Dağlar Dağlar onu tüm ülkede şöhrete kavuşturan ve (kendisinin de söylediği üzere) kendi sound'unu, kendisini bulmasını sağlayan eser olmuştur.



Sonrasında 1970'ler boyunca Kurtalan Ekspres'le yakaladığı ve kadife gibi bas-bariton sesine de çok yakışan muhteşem bir sound ile Türkçe müzik tarihine damga vuran müthiş kalitede eserler kaydetmişlerdir. Kurtalan Ekspres'teki özellikle multi enstrümantalist Ohannes Kemer'in icra ettiği yaylı tambur gibi etkileyici sound'a sahip makamsal enstrümanların sesinden Anadolu makamsal müziği ile The Doors, King Crimson gibi bir psychedelic batı sound'unu muhteşem bir füzyonunu icat etmişlerdir.



Bu dönemin müzikalitesinin özeti niteliğinde bir numaralı albümü olarak gördüğüm, 1976'da Batı dünyasında çıkış yakalama hayaliyle dönemin Türkiye standartları üstünde stüdyo koşullarını oluşturarak (yani Belçika'da kaydederek mesela) özenle kaydettikleri ama bu strateji tutmasa da sonuç olarak bence kariyerinin en harika albümünü elde ettiği "Baris Mancho" albümünden özellikle bahsetmek isterim.
  

1980'li yıllara geldiğimizde yavaş yavaş Kurtalan Ekspres'le ilişkileri açılan Barış Manço'nun artık grup müziği değil de, prodüktörle birlikte bestelerini kaydeden bir pop-rock şarkıcısı ve bestecisi gibi ilerlediğini görürüz. 1980'lerde adeta Darbe'nin otoriter atmosferinin ve peşinden gelen liberal sığlaşmanın adeta Barış Manço'nun kariyerine bile bir müzikalite azalması olarak yansıdığını görürüz belki de. Müzikalitesi 1970'li yıllardaki gibi bir doğaçlamalara açık, enstrümanistliği öne çıkarabilen muazzam bir grup müziği seviyesinde olmasa da yine de Barış Manço bestecilik becerisiyle harika parçalar yaratarak çok iyi albümler kotarmayı sürdürmüştür.



1992 ve 1995'teki son iki stüdyo albümünde, 21 Mayıs 1997'de verdiği bir radyo röportajında samimiyetle özeleştiri yapar ve "Mega Manço ve Müsaadenizle Çocuklar'daki bilgisayar altyapısı, Kurtalan Ekspres'in çaldığı tek bir nota etmez. O dönem süren televizyon programı yoğunluğu sebebiyle de o albümlere yeterince iyi vakit ayıramadım." gibisinden açıklar.

Tam olarak bu konu hakkındaki sözlerinin geçtiği dakikadan başlayacak radyo programı linki şudur: https://youtu.be/AusGXNKTixM?t=1077  





28.05.2023
Bora Şahinkara

22 Mayıs 2023 Pazartesi

21 Mayıs 2023 KODA Konseri Üzerine Alelade Bir Dinleyiciden Birkaç Not


1991 yılında yayınlanan Metallica'nın Black Album'ünün kayıt sürecinde "Nothing Else Matters" parçasına prodüktörün önerisi ve grup üyelerinin kabulüyle yaylı partisyonlar da eklenir. Metallica'nın vokalisti ve ritim gitaristi James Hetfield'ın, o dönem dünyanın en büyük thrash metal ve heavy metal grubu olmanın deneyimini yaşamakta olan (metalciler arasında neredeyse tartışmaya kapalı bir efsanevi ilk 4 albümü yayınlamışlar ve sırada metalci olmayan milyonları bile peşinden sürükleyecek bir albümün stüdyo dönemindeyken...) biri olmasına rağmen samimi bir açık sözlülükle stüdyoya gelen klasik müzisyenlerle çalışmanın onları biraz gerdiğinden, grup üyelerinin onlarla aynı saatlerde stüdyoda bulunmadan çalışmaları üzerine zamanı programlamalarından bile bahseder ve stadyumlarda on binlerin aklını uçuran, her müzik janrından dinleyicinin büyük saygı duyacağı klasik eserleri daha kariyerlerinin ilk 10 yılı bile dolmadan yazmış olan Metallica'dan James, "İlk defa 'gerçek' müzisyenlerle karşılaşıyorduk!" der. Röportajlarda sarfettikleri bu egosuz samimiyet de bana ilham vermiştir, Metallica'nın kariyerindeki binlerce detay gibi. (Grubun popüler olması açısından ihtişamla bahsettiğim düşünülmesin; müzikal açıdan, sanatsal açıdan büyük bir saygıyla bahsediyorum.)

Bundan 32 yıl sonra, Türkiye-İzmir'den bir genç, hard'n heavy türünde bir albüm çalışmasındayken kendisi için küçük bir çılgınlık yaparak power ballad parçalarından birine yazdığı çello partisyonunun da kaydedilmesini arzular ve çalıp, kaydetmekte kendisine yardımcı olmaya gönüllü İzmir'den bir çellist arama ilanı yazar. Daha önce hiç tanışmıyor olduğu ve ilanı bir şekilde gören Gökçe Bahar Oytun kendisine bir görüşme mesajı atıp, birlikte ilk provalarını yaptıklarında bu gencin aklına James Hetfield'ın o sözleri gelir. 

Capcanlı bir parlaklığı olan gözlerinin sevecen bakışlarıyla bestecinin yazdığı her notanın virgülüne kadar doğru olması ve bestecinin de bestenin her köşesini virgülüne kadar bilmesi gerektiği beklentisiyle yüzüme baktığında "Bir saniye, karşımda bilgisayar gibi 'gerçek' bir müzisyenle çalışmaya alışık değilim!" gibisinden bir şey demiştim gülümseyen bir ünlemle, küçük bir telaş anı yaşayarak. Kendisi büyük bir nezaketle, saygıyla, sevgiyle, sorumlulukla, onla çalışırken bir gram bile bana gerginlik hissettirmenin aksine bana bende muazzam bir saygı ve sevgi uyandıran bir deneyim yaşatarak çello partisini kaydetti ve bu işi bitirdi. Kendisi benle çalışırken bana yukarıdan bakan bir hocam olmadan çok şey öğretmenin ve bana aşağıdan bakan öğrencim olmadan çok şey öğrenmenin muazzam dengesini kurdu. Öyle bir saygı uyandırdı ki, olası bir ikinci çalışmamızda önüne koyacağım notaları sol anahtarından fa anahtarına çevirmek, virgülüne kadar doğru yazmak, eseri baştan sona onla prove ederken icrasını da gözüm kapalı çalacak kadar ezbere bilecek kadar, kendimi aşarak çalışmak günlerimi alsa da onun karşısına daha doğru bir hazırlıkla gideceğim ve üstelik bu benim genel çalışma şeklimi de yükseltecek. İşte bir insanın hayatına ancak nezaketle bu kadar dokunabilirsiniz! 

"Lütfen kabalaşmayınız. Nezaketinizle, beni kabalığınızla zorladığınızdan daha fazla nezakete zorlamış olursunuz." W. Shakespeare


İşte tanışması ve çalışması kısaca benim için böyle olan sevgili Gökçe Bahar Oytun'u sahnede görmek isteğim vesilesiyle, kendisinin de bir parçası olduğu Karşıyaka Oda Orkestrası'nın (KODA) konserlerini düzenli takip etmeye başlamam aynı zamanda 'bir metalcinin klasik müzisyenlerle karşılaşma yolculuğu' oldu benim için. 15 günde bir düzenli olarak klasik müzik konserleri izlemenin uzun vadede benim müzisyenlik kültürüme ne gibi katkılar katacağının merakı içindeyim. Mayomu giyip, KODA koyundan atlayarak çoksesli batı müziğinin okyanusunda kulaç atarken, armonik numaraları, yaylı enstrümanların sınırlarını, pes ve tiz enstrüman partilerindeki görev paylaşımlarını vs. dikkatle dinlemeye çalışmamın sonucunda söz gelimi gelecek yıl yapacağım birkaç hard rock bestenin bas yürüyüşlerini, çift gitar partisyonlarını, vokal melodilerini yazarken acaba beynim bu konserleri seri şekilde izlememin ve biraz konser dışında da klasik müzik dinleme alışkanlığımın gelişmesinin etkisiyle enteresan yaratıcı müzikal fikirler çağıracak mı, sorusunun cevabı en merak ettiklerimden biri.

21 Mayıs 2023'te, KODA'nın sezon finali konserine de gittiğimde sezonun son 4 konserini izleyerek KODA sezonunu ben de seyircileri olarak kapatmış oldum. Konserin solist kemancısı Emre Tamer'di ve kardeşi Ebru Tamer de orkestra içindeki yerini almıştı. KODA'nın, yaklaşık 15 bin nota çalacaklarını söylediği bu konserde (hep merak ederdim, sonunda bir çılgın müzisyen saymış!) konser günü öncesinde sadece 2 gün prova yaparak (sadece solist kemanla olan provaları mı yoksa grubun tamamının mı sadece 2 gün prove ettiği detayını bilemiyorum) karşımıza çıktıklarını söyleyen solist kemancı tüm eserlere eşlik etti ve bazı eserlerde de kardeşi Ebru Tamer ile solist pozisyonuna geçtiler.

Konuk solistin Emre Tamer'in ara sunumlarını, sıradaki parçalar ile keyifli hikayelerini paylaşmasından büyük keyif aldım. Bir bilgiyi (müzik dinlemek mesela...) bağlamında bilmek (o müziğin bestecisini, dönemini, albümünü, yılını, vs. bilmek mesela) hem o bilgiyi 'esas bilmek'tir hem de 'esas haz'dır çünkü. 4 Nisan 2023 KODA konserindeki şef İbrahim Yazıcı'nın her eser arasında yapacak kadar bol konuşmalı, bilgi aktarmalı, esprili ve iyi hitabetli sunumlarının ardından özlemişim bu konuşmalı sunumları ve böyle eser tanıtımlarını, hikâyelerini duymayı dediğim gibi dinlediklerimin bağlamını da bilmemin hazzımı ve kavrayışımı arttırması sebebiyle çok seviyorum ve önemsiyorum konserlerde.

İlk izlediğim şefli konserin haricindeki konserlerde "Son 2-3-4" metronomunu kim, nasıl veriyor anlayamıyordum fakat bu konserde yakaladım: Örneğin benim aşina olduğum bir yöntem olan birinin orkestranın ona bakmasını sağlayıp fısıldaması yerine, eserlere girmeden önce coşkulu rastgele iki jest hareketi ile "Son-2"yi vererek metronomu gösterdiğini farkettim.

Janra dışı dinleyici olarak (Nedir bu "janra dışı dinleyici"? Mesela gittiği konserdeki müzik türünü yoğunluklu olarak dinlemeyen, gittiği konserdeki hemen her eseri hayatında ilk kez duymakta olan konser dinleyicisi), klasik müzik konserlerinde (İngilizce'de) "beat" dediğimiz kavram (tempo, parça boyunca akan perküsyon ritmi veya dijital ritmik ses,...) yokken, mesela sahnede bir davulcu yokken, bu kadar kalabalıklarken, bir şef de yokken, orkestraca nasıl son derece iyi bir şekilde eser boyunca birbirleriyle aynı tempoda ve eser için olması gereken tempoda kalmakta sorun yaşamıyorlar, diye düşünürdüm bazen. Bu konserde solist kemancının ayaklarını yere vurmak konusunda 2-3 kez coşkuya kapıldığını gördüğümde gülümseyerek aklıma bu düşüncem geldi. Bazı müzik hocaları sahnede ayakla yere vurarak tempo tutulmasını istemezler. Örneğin, Ahura Ritim Topluluğu'ndan def hocam Sami Hosseini'nin telkini de bu şekildeydi. Fakat orkestradaki oturarak enstrüman çalanlardan biri olan çellist Gökçe Bahar'ın ise ayak parmaklarının uçlarını kaldırıp-indirerek sık sık içindeki metronomu dışa vurduğunu da gözlemledim. Bana sorarsanız, enstrüman sesleri arasında duyulmadığı sürece caizdir; özellikle duyulmasını (flamenko dansı gibi) istemiyorsanız tabii.

Konuşmalı ara sunumları çok sevdiğimi ve bu konserde de güzel bir şekilde yapıldığını not düşmüştüm. Fakat ceketi bulduğuma müteşekkir olmak yerine astarlısını isteyeceğim ve her eserin arasında sunum olmasını isterdim, diyeceğim. Programa baka baka dinlememe rağmen, sunulan eserlerin haricindeki eserlerin hangileri olduğunu kaçırmak gibi bir sorun yaşadım bu sefer. Neyse ki konserde en sevdiğim eseri, orkestradaki arkadaşıma sorma imkanım oldu ve onun kayıtlarını bulup, bundan sonra dinleme şansım olacak. Bu konserde dinlemeyi en sevdiğim eser: Andrea Falconieri bestesi olan "La Folia" oldu. Gökçe'nin solo çellosuyla başlayan figür adeta bir heavy metal riff'i gibiydi! Bunu yalnız çellonun çalarak başlaması da kusursuz bir enstrüman tercihiydi bence (internette birkaç La Folia yorumuna bakıp anladığım kadarıyla bu enstrüman seçimi ve düzenlemesi KODA'ya ait olmalı). Çünkü keman ailesinin 4 üyesine klasik müzik janrının dışında atfettiğim karakterler vardır kafamda. Örneğin kontrbas için "Bu enstrümanda caz ruhu var" derim. Çelloda ise heavy metal ruhu görürüm. Ve dediğim gibi havalı-sert bir riff gibi giren o figürü tam da çello çalmalıydı zaten. Çellonun yalnız girdiği figür tekrarlarının üzerine sırayla eklemlenen kontrbas, klavsen ve orkestra ile La Folia devam etti... Enstrümanların sırayla eklemlenerek esere giriş yapılmasını zaten çok sevmişimdir her zaman. Haydi konudan biraz uzaklaşalım ve size enstrümanların sırayla girdiği bir eser örneği vereyim, belki dinlemek istersiniz: Metallica - "The God That Failed". 1991 albümündeki stüdyo versiyonunu sevdiyseniz ardından bir de canlı performans kaydını patlatabilirsiniz. 




Barok döneminden eserlerin çalındığı bu akşam bir klavseni canlı dinlemek de benim için bir ilk oldu. Klavseni ilk kez Fazıl Say'ın 2022'de bestelediği ve İklim Tamkan'ın çalıp, kaydettiği kayıt sayesinde keşfetmiştim. 



Son olarak müzikal keyif aldığım çeşitli harika anlar vardı benim için ama tüm eserleri hayatımda ilk kez dinlediğim bir konserin ardından nasıl hatırlayıp, örnekler sıralayabilirim ki.. Bunlardan bir tanesini söyleyebilirim: Çellist Gökçe'nin bir bölümde çaldığı oldukça hızlı metronomlu cool bir solo bölümünü dinlerken aldığım müzikal keyfin yanı sıra, gelecekte yapacağım hard rock / heavy metal bestelerinde belki ona çaldırabileceğim yüksek hızlı, cool soloları yazmayı hayal etmek beni oldukça mutlu ediyordu. Sevgili Gökçe'yle konser öncesi selamlaşmamızdaki "Sen yeni besteler yap da çalalım" cümlesini hatırlayıp, ne kadar şanslı bir müzik tutkunu olduğumu düşünerek evime döndüm..



22.05.2023
Bora