17 Eylül 2022 Cumartesi

"Makina Elektrika" Üzerine

 


Albümün Pentagram diskografisindeki yerini, sanatsal açıdan Metallica'nın diskografisindeki "Hardwired... To Self-Destruct" albümünün yerine benzettim. 

Albümü ikinci tur dinleyişten sonra.Maymunlar Gezegeni, albümdeki bir numaram oldu.

Damn The War
ve Revenant da leziz. Grubun, Youtube'ta, Damn The War'a olan Cahit Berkay katkısını özenle sunmaları, bundan sonra parçanın o şahane yaylı tambur geçişlerini Cahit Berkay'ın çalışını hayal ederek dinlememiz açısından çok keyifli oluyor. Bir bilgiyi bağlamında bilmek şahane his.

Ritim gitarda Yavuz Çetin ve solo gitarda Erkan Oğur'un, Yavuz Çetin'in 1997 tarihli "İlk" albümünde yayınladıkları ve belki de hemen hepimizin duyduğu, kaydedilmiş, gelmiş geçmiş en iyi perdesiz elektro gitar sololarından birini barından bir enstrümantal olan Dünya'nın orijinalinden daha iyi cover'ını belki kimse yapamaz zaten. Orijinali ile kıyaslamadan dinlersek harika bir iş olduğunu düşünüyorum. 

Seek and Destroy'u eğlenceli buldum. 40 yıldır kulakların ezberlediği kült bir Metallica parçasının tüm kült riff'leri ile oynamak, "Sol ayağımın 4. parmağı ile tek telde Seek and Destroy çaldım. Ehehe" diyerekten müzik tutkusuyla değil, boş beleşlikle zaman tüketen sulu Youtuber'ların yaptığı gibi bir çağrışım uyandırıp, olumsuz ve niteliksiz tepkiler alsa da bazı bazı; ben "Bu öyle bir şey değil. İyi ki yapmışlar" diyorum. Bana, yaklaşık 15 yıl önce okuyup hep kulağıma küpe olan şu ifadelerini de hatırlatan bir cover oldu: "Bir türküyü alıp, elektro gitarla çalmaya 'cover yapmak' denmez". Cümle tam böyle değil ama bu minvalde bir şeydi. Emek verip, düzenlemesine kendinizi ifade edişinizden ne kattığınız meselesi ile ilgili argümanı anlamışsınızdır zaten cümledeki.

Ödenmez'i bir buçuk kere dinleyebildim ve Pentagram tarihinin en kötü şarkısı olduğunu düşünüyorum. 

Bu Düzen Yıkılsın, Sur ve Pride single'ları yayınlandığında kesinlikle MMXII albümünde olduğu gibi yüzümü buruşturdum hiç tadını beğenmeyerek. Görkemli Pentagram'dan sonra bu yeni sound'u hiç kabullenmedim ve örneğin "Geçmişin Yükü"ne yeni nesil nasıl ayılıp bayılıyor, hâla zerre anlamıyorum. Albümün bu ilk üç şarkısını da MMXII albümü sound'unun sürdürülüşü olarak düşünmüştüm, albümün geri kalanı hakkında hiç umudum kalmamıştı. Fakat, bu lanetli üçlüden Bu Düzen Yıkılsın olanı çıktığından bu yana bana kendini arada bir dinletmeyi de başardı. Hâlen daha sözlerin biraz daha iyi yazılması gerektiğini, çok basit bir broşür metni seviyesinde olmasını eleştiriyorum. Bu parçayla ilgili en keyifli hissettiğim şey de, faşistlerle, liberallerle, milliyetçilerle, mülteci düşmanı ırkçılarla dolu günümüz yerli metalci kitlesine konserlerde "Sınırlaaaar açılsın!" diye bağırarak eşlik ettirmesi.

Albümde "Lions In A Cage" veya "Şeytan Bunun Neresinde" gibi daha ilk dinleyişte duvarları tekmeleyerek "Vay babayın kemiğine!" dedirtecek bir efsane yok belki ama süper şarkılar da var. Dediğim gibi tıpkı Metallica'nın "Hardwired... To Self-Destruct"ındaki gibi (gerçi o albümde "Vay babayın kemiğine!" dedirtecek Halo On Fire, Spit Out The Bone gibi örnekler var ama Metallica'nın mega efsanelerinin yanında düşündüğümüzde böyle yorumlanmayabilir). MMXII albümünü hiç sevmeyen biri olarak beni ziyadesiyle mesut eden bir Pentagram albümü olarak keyfini çıkarmaktayım. (Ben severim ama Metallica'nın en sevilmeyen albümü olan) St. Anger'dan sonra Hardwired'ın keyfini çıkaran bir Metallica fanı gibi hissetmekteyim tam.


Bora
17-23.09.2022

Albümden parçaların konserlerde çalınma istatistikleri:
Bu Düzen Yıkılsın
Sur 
Sensiz
Maymunlar Gezegeni 
Damn The War
Seek And Destroy

Albüme dair Doğu Yücel kritiğini de tavsiye ederim: https://www.paslanmazkalem.com/pentagram-makina-elektrika

Albümün künye bilgileri:
Prodüktör: Pentagram & Babajim İstanbul
Söz, müzik: Pentagram (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 9)
Müzik: Yavuz Çetin (8)
Söz, müzik: J. Hetfield / L. Ulrich (10)
Ogün Sanlısoy / Vokal
Murat İlkan / Vokal
Gökalp Ergen / Vokal
Demir Demirkan / Gitar
Metin Türkcan / Gitar
Hakan Utangaç / Gitar, Vokal
Tarkan Gözübüyük / Bas Gitar
Cenk Ünnü / Davul, Perküsyon
Ozan Tügen / Klavye, Bağlama, Cura, Vokal
Ney / Gökhan Özkök (1, 3), İlhan Barutçu (8)
Vokal / Ezgi Aktan (1), Ceren Tügen (9)
Seslendirme / Çağlar Türkmen (7)
Alper İlkan / Bas Gitar (9)
Cahit Berkay / Yaylı Tambur (7)
Erkan Oğur / Bariton Perdesiz Gitar, Kopuz (9)
Stüdyo: Babajim İstanbul
Kayıt: Arın Baykurt, Burak Serter, Yazgülü Gürer
Miks: Tarkan Gözübüyük
Mastering: Güven Ersoysal 

parçaların vokalist kadrosu:

01 / bu düzen yıkılsın (v. ogün, murat, gökalp)
02 / sur (v. ogün, murat, gökalp)
03 / prıde (v. ogün, murat, gökalp)
04 / revenant (v. gökalp)
05 / sensiz (v. hakan)
06 / maymunlar gezegeni (v. ogün)
07 / damn the war (v. ogün, murat, gökalp)
08 / dünya (enstrümantal)
09 / ödenmez (v. murat)
10 / seek and destroy (v. ogün, murat, gökalp)

12 Eylül 2022 Pazartesi

"Masumiyet" ve "Kader" Üzerine

(Uyarı: Spoiler niteliğinde olabilir. Filmleri izlemeyenlere okumaması tavsiye olunur. Hiç izlememiş olanlar kronolojik olarak önce Masumiyet'i (1997), sonra "Kader"i (2006) izlemesini öneririm.)


Ben de aşk tutulmasına ve acısına bulaştım. Birden fazla kez hem de. O yola gidebilirdim. Epik bir hikayeye dönüşebilirdim, dönüştürebilirdim. Ben de film olabilirdim. Ama hayatımda pek çok kritik anda yaptığımı yaptım. Evrenin başından bugüne kadar, düz bir çizgi olarak algıladığımız zaman çizgisine baktım. Kendi hayatımı orada çok küçük bir nokta olarak gördüm. Hayatımın başı da sonu da o noktadaydı. Aşk tutulmalarıma saygım vardı ama bunları hüzünlü epik hikayelere dönüştürmedim.

***

Kendimden bir parça bulup, bir parça da olsa özdeşleştiğim hikâyelerin içinden benim için çok önemli başucu eserleri çıktığını düşünürüm hep. Zeki Demirkubuz filmlerinde ise ara sıra, bazen de sadece bir cümle vesilesiyle, kendimin, içimdeki okyanusun en derinliklerinde, güneş ışığının ulaşmamış olduğu bazı bölgelerini görüvermek sarsıcı olagelir benim için. Ve fakat, tipik reel hayat ile olan çelişkilerinden çok enteresan hikâyeler çıkan o karakterlerle yolumun ayrıldığı noktaların da ayırdına varırım. 2019 yılında Spinozacı sevinç ile tanışmış ve "Yeraltı" (2012) filminin baş karakteri gibi Nietszche'yi değil de Spinoza'yı "İşte bu! İşte bu!" diye okumuş biri olmaktan gelen yol ayrımı bu.

***

Aşk değil, sağlıksızlık; hastalık olurdu zaten. Hem bu "Hayır, hayır demektir"i ihlal eden bir suça dönüşürdü. Haydi diyelim ki, iki (veya daha çok) tarafın da onayında olan, aşk karşılığı da olmayan bir iletişimler silsilesi olsun veya kişinin yani 'karşılıksız aşık'ın yıllarca kimseye zarar vermeyen nitelikte yaptığı ettiği çılgın edimlerle dolu uzun ve büyük bir hikâye olmayı başarmış olsun; yine de bu bir hüzün yaşamına dönüşürdü. Çok yavaş bir intihar olurdu bu. Hüzün, hayatta varkalmak adına iyi bir tercih olmadığı gibi, çevresine de ölüm bulaştıran, acı üreten bir tercihtir. Anlık hüzünler, sağlıklı ve olması olağan bir duygudur ama süreğenleşen hüzünler sağlıksız bir tercihtir. Etik adına yapabileceğimiz yapma/etme becerimizi de son derece köreltir. Bir başka, basit bir tabirle: Hüznün ne kendine ne dünyaya faydası vardır.

Aynı hikâyenin bu iki filminde, süreğenleşen birkaç hüzünlü hayat tercihinin, her bir bireyin kendi içinde epikleşen hüzünlü bir hikâyeye dönüşmesinin yanı sıra, bu nitelikte birden fazla hikâyenin, birkaç dev yıldızın birbiriyle çarpışması gibi ortaya çıkan 'mega hüzünlü epik hikâye' de bu filmin kendisi oluyor, birden fazla insanın epik dibe çöküşünü aynı anda içeriyor. İşte bunu bir de Zeki Demirkubuz, kendisinin o gerçeklik lezzetinde, kendi estetik üslubunu oturttuğu çizgide bir anlatımla ve elbette iyi oyunculuklar ve sinemasının diğer parametreleri ile birlikte aktarmayı başardığında 1997 ve 2006 tarihli iki büyük yapıt oluşmuş oluyor.


12-17 Eylül 2022
Bora