22 Eylül 2021 Çarşamba

İzmir - Bornova - Pınarbaşı Belediye Veterinerliği

Resmi adı: Bornova Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü.

Bornova'da yaşayanların sokak hayvanlarını tedavi, muayene veya kısırlaştırma için götürdüğü Büyük Park'taki "Kedi Kliniği"nin yanı sıra Belediye'ye bağlı olan ve bu hizmeti ücretsiz yapan, Kedi Kliniği'nden biraz daha fazla imkana sahip olan bir diğer veterinerlik Pınarbaşı'ndadır.

Bornova'dan ister özel araba ile ister toplu ulaşımla gidilsin; yolu biraz ters olan ve ilk gidenlerin bulmasının zor olabildiği Pınarbaşı Belediye Veterinerliği'ne ulaşım rehberi olarak internette araştırma yapanların karşılaşabilmesi için bu notu yazıyorum.

Toplu ulaşım ile Pınarbaşı Belediye Veterinerliği'ne gitmenin en sık kullandığım yolu şu şekildedir: EVKA-3 Metro durağında inip, oradaki otobüs aktarma noktasında 67 numaralı otobüsü bekleyebilirsiniz. 67 numaralı otobüs ile yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra BMC Otomotiv'i görünce inmeye hazırlanabilirsiniz. BMC'nin yanından son bir yola girdiğinizde birbirine çok yakın 3 durak var. Pınarbaşı Kavşak durağını geçiyorsunuz, saniyeler sonra Fincancılar durağını da geçiyorsunuz (Fincancılar durağını gözden kaçırma ihtimaliniz de var, sadece küçük bir tabelası var) ve yine saniyeler sonra Termak durağında ineceksiniz. Fincancılar durağını geçince düğmeye basabilirsiniz. 

Termak durağında inince haritada göstereceğim gibi solunda boş bir arazi olan yan yola girip 7 dakika yürüyorsunuz, yolun sonunda köprüye doğru kıvrılıp, köprüyü geçince veterinere ulaşıyorsunuz.

Özel arabanız varsa ve navigasyonla gidecekseniz veterinerliği Google Maps'te biraz yanlış yere işaretledikleri için bir arka mahalleye girip, kayboluyorsunuz. Navigasyonla gidenler "Düzgünler Plastik"i aratırsa veterinerliğin olduğu yere ulaşacaktır. Özel arabayla gidip kaybolmuşluğum da var, defalarca o yolu yürümüşlüğüm de; tarifime güvenebilirsiniz.

Kısırlaştırma randevusu için Pınarbaşı Veterinerlik'in telefonu: 0232 999 19 19


Termak durağından veterinere yürüyüş yolu:



EVKA-3 Metro'dan Pınarbaşı Veterinerliği'ne gitmek için inilen Termak durağına giden yol:




Sokakta karşılaştığımız zor durumdaki hayvanlara sırtımızı dönmeyip, onları ücretsiz belediye veterinerlerine götürüp tedavisini yaptırabiliriz. Sağlığına kavuşana kadar geçici olarak evimizde konuk edebiliriz veya imkanımız yoksa güvenli bir tanıdık evine geçici misafir olarak tutabiliriz. Tedavi bitince onu aldığımız yere bırakabiliriz veya hayatının geri kalanını sokakta geçirmesi zor bir durum yaşadıysa onu ev arkadaşı olarak yanımıza alabiliriz veya ona kıymet verecek, dikkatini esirgemeyecek bir yuva bulabiliriz. Belediye barınaklarına hiçbir zaman hayvan bırakmamalıyız ve bunun yerine yuva arama ilanı açıp, yaymaya çalışmalıyız. Kendimiz de evimizde bir hayvan arkadaşın bakımını ve arkadaşlığını istiyorsak, belediye barınağından (Örneğin Pınarbaşı Veterinerliği'nden) can veya canlar bulabiliriz. Barınak haricinde evimize hayvan almanın bir başka önemli yolu da şehrimizde yuva arayan hayvan ilanlarından engelli ve sağlığı tam iyi durumda olmayan seçeneklere öncelik vererek cevap vermek olabilir. Veya sokakta sağlığı tam iyi gözükmeyen bir arkadaşın tedavisini üstlenip, sonra yanımıza ömürlük arkadaş olarak almayı iyi bir öneri olarak sunabilirim.

7 Eylül 2021 Salı

"Erkek"e Tersten Yaklaşan Belgesel: Kekre (Kaos GL / Yıldız Tar Haberi)

 




Yönetmenliğini Umut Derin Eroğlan’ın yaptığı kısa belgesel film Kekre, 10. Pembe Hayat Kuirfest’te seyirciyle buluşacak.

“Hangi erkeklik” sorusunu sordurtmaya aday film, erkekliğin ağızlarda bıraktığı kekremsi tattan ilhamla Kekre adını taşıyor. Bir yandan da “Erkek”e tersten yaklaşıyor, tersten okuyarak “Kekre” oluyor.

Galasına sayılı gün kalan belgeselin sosyal medya hesaplarında kısa kısa filmden görseller paylaşılmaya başladı. Matruşkalı afişi ve merak uyandıran alıntılarıyla heyecanlandığımız filmin gösterimini beklemeden Umut Derin’i aradık ve belgeselin hikayesini dinledik.

Hangi erkeklik?

Uzun yıllardır Mersin’de LGBTİ+ aktivizmini sürdüren Derin, bir yandan da yüksek lisansında “trans erkeklerin erkeklik inşası” üzerine tez yazdı. “Aktivizm ve akademinin ardından şimdi de belgesel sinema yoluyla sözümü söylemek istedim” diyen Derin, Kekre’yi şöyle anlatıyor:

“Filmi izleyenlerin kafasında açılmasını istediğimiz soru, “hangi erkeklik” sorusu. Eleştirel erkeklik kapsamında bir belgesel Kekre. Erkek dediğimiz şeyin tek bir inşadan olmadığı, kendi içinde farklı temsillerin, hiyerarşik konumlamaların, avantajlı ve dezavantajlı konumların olduğunu göstermek istedim bu filmle.”

Belgeselin kitabı da yolda

Belgeselde yedi karakter üzerinden erkeklik inşası anlatılıyor. Konuşanlar arasında trans erkekler, eşcinsel erkekler, eşcinsel trans erkekler, göçmen erkekler, engelli erkekler var. Zorunlu erkekliğe maruz bırakılan non-binary kişinin de olduğu belgesel, eleştirel bir perspektiften erkekliğin erkekleri ve genel olarak herkesi nasıl yaraladığını inceliyor.

Derin, belgesel için yedi kişiyle derinlemesine görüştü. Montajın ardından ortaya 23 dakikalık bir kısa belgesel çıktı. Ancak belgeselde yer almayan kısımların yok olmasına gönlünün el vermediğini söyleyen Derin, gösterimle birlikte bütün görüşmelerin yazılı olarak yer aldığı bir belgesel kitabını da dağıtacaklarını müjdeliyor.

Pandemi işi bir belgesel

“Tamamen pandemi işi bir belgesel oldu” diyen Derin, sokağa çıkma yasakları döneminde güçlükle görüşmeleri tamamladıklarını söylüyor. Ancak sadece zorluklarla hatırlamıyor çekim sürecini:

“Motivasyonu da pandemiye denk geliyor. Üretememe, söz söyleyememe hali farklı biçimlerde derdimize çare aramaya itti. Belgesel çekerek derdimi anlatabilmek benim için yeni bir yöntem. Pandemideki sıkışmış hallerle birlikte mücadele biçimlerimizi, derdimizi anlatma biçimlerimizi değiştirme meyvelerinden bir tanesi. Bağımsız iş yapma konusunda örgütlü lubunyalar olarak çok şey.” 

(Haber: Yıldız Tar, Kaos GL, 07.09.2021) 
Haberin orijinali: https://kaosgl.org/haber/erkek-e-tersten-yaklasan-belgesel-kekre

27 Ağustos 2021 Cuma

Kendi Bestelerimden Oluşan İçin İlk Albüm İçin Dayanışma Çağrısı




2006 yılında gitar ve müzik öğrenmeye başladım.

2007 yılında elektro gitar öğrenmeye başladım.

2008-2009 yıllarında bir heavy metal grubu mensubu olmaya veya kurmaya çabaladım. Provalara girdim-çıktım ama bir grupla sonuçlanmadı.

2010-2015 yılları arasında bir tiyatro ekibine katıldım ve müzikle bağım seyreldi.

2014 yılında Sami Hosseini'den def ve ritim dersi alarak tekrar müziğe yoğunlaştım.

2015-2018 yılları arasında Ahura Ritim Topluluğu'nda gitar çaldım.

2020 yılında bir grubum olmamasına rağmen besteler yapma düşüncemi ertelemeyip, çalışmalarıma başladım. Bir grubum olmaksızın, grup müziği hayal ederek tamamının söz ve müzikleri bana ait olduğu ve vokal melodileri, ritim gitar, solo gitar, bas gitar ve davul partisyonlarını yazdığım, 7 Türkçe sözlü parça ortaya çıkardım. Nisan 2020 - Ağustos 2020 ayları arasında yazdığım 7 parçanın demolarının toplam süresi yaklaşık 55 dakika uzunluğunda. Bu parçaları kaydederken başta vokal ve bateri olmak üzere çeşitli enstrümanlarda arkadaşlarım 'session müzisyen' olarak bana destek olacak ve parçaları ete-kemiğe büründüreceğiz. Müzik türü olarak akustik progresif rock, hard rock ve heavy metal türlerinde duyulacağını öngörüyorum. Parçalara yazdığım sözlerin konuları konusunda sürprizi bozmak istemiyorum ve sadece "Anlatmayı çok isteyeceğim bazı hikayeleri anlattım ve genellikle 'birilerinin özgürlüğü hakkında' parçalar ortaya çıktı" diyeceğim.

2021 yılının ilk 3 ayında bu parçaların -vokalist olmaksızın- enstrümantal demolarını kaydettim, Stüdyo Phoenix'in katkılarıyla. Sonrası ise uygun vokalistler ve bazı enstrümanistlerin arayışlarıyla devam etti. Şimdi son şarkımı yazmamın üzerinden 1 sene geçmişken ve bu uzun sürede sabırsızlıkla paylaşmayı beklemek durumunda kalmışken, bana vokalist ve enstrümanist olarak destek olacak kıymetli arkadaşlarımla çıkmasını planladığım diskografimdeki ilk albümün tamamlanma süreci maalesef maddi koşul eksikliğinden durdu. Gerek üretici, gerek dinleyici anlamında bir müzik tutkunu olarak 'hayatımdaki en büyük kendimi ifade ediş işim' olarak gördüğüm ve Nisan 2020'den bu yana 16 aydır sayısız detayına kafa yorup, çalışarak tasarladığım işin olabilecek en iyi, en doğru şekilde ortaya çıkıp, kaydedilmiş bir sedalar bütünü olarak kültürel tarihe nacizane bir notumuz olarak düşmemizi arzuluyorum. Uzun süredir paylaşmak için sabırsızlandığım bestelerimin gün yüzüne en doğru şekilde kaydedilmiş ve sunulmuş olarak ortaya çıkabilmesi için edinmem gereken bazı elzem ekipmanlar, çeşitli emek ücretleri gibi masraflar için dayanışmada bulunmak isterseniz, çok mutlu ve müteşekkir olurum, demek durumundayım biraz çekinerek de olsa. İçinde bulunduğumuz dünyayı ve coğrafyayı özgür, bağımsız sanat üretimi (piyasa ürünü değil sanat üretimi) için daha iyi günlere getirmemiz dileğiyle.

DAYANIŞMA SAYFASI LİNKİ 

DOĞRUDAN DAYANIŞMA KUTUSU:


13 Temmuz 2021 Salı

Rock The Nations 2004 - Blue Jean Complation Albümü - Canlı Performans Video Listesi



2004 yılında, Türkiye'de gerçekleşen Rock The Nations 2 festivaline katılan gruplardan birer şarkılık toplama bir albümü CD olarak hediye eden Blue Jean dergisi'nin (muhtmelen Çağlan Tekil ve Doğu Yücel'in yaptığı kaliteli iş) o dönemki yeni nesile nice favori metal gruplarını keşfetmesine sebep olduğu, belki de bu ülkedeki en iyi toplama albümlerden biri. Albümün niteliğini belirleyen en önemli özellik, bir prodüksiyon şirketinin ticari bir hamle olarak yaptığı eciş bücüş bir iş değil de; kendileri de çekme kasetlerle, toplama albümlerle grup keşfettiği bir gençlikten gelen metalci yazarların tutkuyla hazırlaması olsa gerek. Bir de albüme bakınca "Ne festival kadrosuymuş be" diyor insan..

Bu albümü Efe Aytuğ Altınçiçek isimli bir müziksever tam olarak albümdeki versiyonlarıyla 2018 yılında bir Spotify listesinde toplamış: İşte bu da link

Benim de aklıma bu albümdeki parça listesinin canlı versiyonlarından bir Youtube oynatma listesi yapmak geldi. Sadece iki parçanın canlı performans video'sunu bulamadım. Buyurunuz:




2 Temmuz 2021 Cuma

Cinsiyetçi Babama Sokaklarda Direniyorum

 


Fotoğraf: Sultan Eylem Keleş, 1 Temmuz 2021, İstanbul 


Bunu çok çok sevdim.. Zaten aileye vurulan yerde Bora biter. (Ve keyifle 'yeaaahh' diye işaret yapan eliyle. -Refah Partisi'nin sembolü olan baş parmağının havada olduğu el jesti-)

***

Evin içeriis ile evin dışarısında iki farklı özgürlük standartları yok. İçerisi ile dışarısı arasındaki bağlantıları gören ve altını çizen bir pankart. Aileyi sıradan bir insan ilişkisi objektifliğinde irdelememek, ailedeki densiz iktidarın toplumsal ve kurumsal arka plan bağıntılarını görmemek, 'ailevi sorunlar'ı felsefi bir mesele olarak, politik bir mesele olarak düşünmemek ve 'el alem' ile, 'dışarısı' ile birlikte konuşup, buna karşı harekete geçmemek otoritenin istediği şeyler. Evet, el alemle bir olmuş ailedeki tahakkümü eleştiriyor ve yıkıyoruz! Hay, eline sağlık bu pankartı kim yazdıysa.

Bora Şahinkara
02.07.2021

4 Ocak 2021 Pazartesi

Bizim Yılbaşımız

BİZİM YILBAŞIMIZ (2012/13)

-E, hani şehir dışından bir arkadaşın gelecekti yılbaşı akşamı? "Belki sizle biraz takılırız, sonra da bir müddet belki baş başa vakit geçiririz" diyordun?

-Geldi ki işte. Dün yanımdaydı çoğu zaman. Önce sizle birlikteydik, tiyatroda, sonra bir ara 2. kata çıktım. Orada gitar başına oturdum. O da karşımdaydı. Bir önceki gün Beynelmilel'i izlerken gitarla melodisini çıkarıp çalasım gelmişti; Enternasyonal'in melodisini elektro gitarda bi' çıkarıp, ezberlemeye çalıştım önce bi'. Bu sırada yanımda onun olduğu, canının sıkılabileceğini o anlarda unutmuşum (zaten bana zaman zaman bencilce davrandığımı söylerdiniz hep, eğer doğruysa bu huyumu hemen yok etmeliyim). Neyse, tabii sonrasında da onun için çaldım. Misafirimi eğlendirmek gerekiyordu. Öyle hem çalıp hem söyleyebilen biri değilim ama işte doğaçlama ritmler, melodiler, çeşitli şarkılardan küçük pasajlar, çeşitli gitar efektleri, gitar prosesöründen aldığım davul ritmi üzerine falan bir şeyler çalarak, çeşitli numaralarla sıkmamaya çalışarak gitarlı vakit geçirtmeye çalıştım. Bir de bir çocuk şarkısından sözlerini ona adapte ettiğim bir çalışmamı ona canlı çaldım. Hem çalıp hem söylediğim nadir şarkılardandır o. Sesimi berbat bulurum ama bu şarkıyı daha önce ilk dinlediğinde çok çok mutlu olmuştu. Şimdi de sadece gülümseyerek dinledi. Zaten tüm olan bitenleri hep gülümseyerek dinledi, gülümseyerek izledi. Konuşabilseydi de keşke. Ya da konuşabilse miydi? Yok yok konuşamasın. Eğer fotoğraflar da konuşabilirse fotoğrafın fotoğraflığı kalmaz ki.. Onun özelliği o zaten. Dünyanın en anlamlı ve en hüzünlü icatlarından biri. (Cemal Süreya'nın dizelerini bu mevzuya adapte edecek olursak) Güzel şarkılar gibi güzel ve aynı zamanda hüzünlü anılar gibi hüzünlü bir şey fotoğraf. Otogarlar da öyle mesela. Hüznün coşkusu gibi. şehirden şehire, uzak mesafelere insan taşıyan otobüslerin varış ve kalkış noktaları olarak birer otogara ihtiyacı olduğunu ilk düşünen her kimse; oraların, nice hayatlardaki nice öykülerin, nice romanların başladığı ya da bittiği; nice sevgiliyi oracıkta, mektuba düşen bir gözyaşı damlası gibi bırakan kasvetli bir mekan olacağını hayal ediyor muydu acaba? Ya da tam zıttındaki duyguların da yaşanabildiği, havada mutluluk ve hüzün gözyaşlarının çarpışıp, yerlere düştüğü, ıslak zeminli şiirsel bir mekan olacağını.

Neyse sonra çok geçmeden aşağıya, yanınıza indik. Tabu oynamaya iştirak etmeyip, Ahmet Kaya belgeseline baktık biraz. Sonra aynı oda içerisinde Tabu oynayan bir grup insanla, bir belgesel izlenemeyeceğine karar verdik. Sizle vedalaştım ben. Çıktık. Önce Alsancak sahilinde deniz kenarına götürmek istedim onu. Bunu günler öncesinden hayal edip, planlamıştım. Şöyle bir denizin karşısında oturup, onla sohbet etmek benim için şiirsel bir anı olacaktı. Çünkü onla artık pek konuşma durumumuz olmuyordu, daha önce ise hiç yüz yüze görüşmemiştim zaten. Bugün ise yanımdaydı. Her gözümü kapattığımda.

Sonra da, hava soğuk olduğundan çok da fazla durmadık deniz kenarında. Düşündüğüm kadar uzun süre muhabbet etmedik. Konuşmuyordu ama bana hep gülümsüyordu. Bizim muhabbetimiz, benim onu hissedebildiğim kadardı işte. Ama bu az muhabbet ettiğimiz anlamına gelmiyordu. Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde de dolandık yılbaşı gecesi ve bir köşede kıvrılıp yatmış ve üzerine bir tane küçük parlak konfeti parçası düşmüş bir sokak köpeği gördük mesela. Sonra birbirimize baktık. Çoğu insan 5 saat bir kafede oturur da, bizim o birkaç saniyede ettiğimiz kadar muhabbet etmez. Biz çok muhabbet ettik.

Peki ya, onla ettiğimiz muhabbetler, birbirimize işaret ettiğimiz hayatın detaylarındaki şiirler, felsefi tartışmalar, bireysel meseleler, toplumsal meseleler, psikoloji, ve saire; bütün bunların beni heyecanlandırması, diyalog kurduğum bu karşımdaki kişinin kendisini, içinde çok miktarda kendimden bir şeylere rastladığım bir film olduğuna inandırması bana? O filmin elini tutmak isteyişim arkadaşça olmayan hislerle? Buna ne demeli?

Belki de ben dünyaydım. Veya dünya bendim. Ve onun dünyaya olan sevgisini hep yanlış anlıyordum.



Bora ŞAHİNKARA
01.01.2013

"Bir Gün Tek Başına" (Vedat Türkali) Romanı Üzerine

 Senem Alp'in bir sözü var: "Feminist olmayan Leyla'ya Mecnun olmak kolay" diye. Bu kitaptaki de tam o. İki solcudan güzel bir aşk hikayesi falan çıkamamış. Genellikle gerçek hayatta da solculardan güzel bir aşk hikayesi çıkmaz. (Türkiye'deki/İzmir'deki gözlemlerim tabii) Benim için neredeyse ancak feminizmden güzel bir aşk hikayesi çıkabilir.

Bir gün sevmediğim biri bana sormuştu felsefi felsefi: "Sence aşk nedir?" gibisinden. Ben de "Bir çeşit insan ilişkisidir" demiştim. Bu basit cevabın altını daha çok deşip, zorlamak istedi. İdeal bir aşk ilişkisine dair bir şeyler söylememi istemişti sanırım. Veya çokeşlilik - tekeşlilik karşılaştırması yapmamı istemişti sanırım. Ben de en önemli olgunun, her insan ilişkisinde olduğu gibi aşkta da 'eşitlik', 'özgürlük'; bir tarafın diğer tarafa tahakkümünün olmamasının garanti altında olması gerekliliğinden dem vurmuştum.

İşte önemsediğim ve her insan ilişkimizde de, (bunlardan biri olan 'aşk' formatındaki insan ilişkisini de ekstra özel bir yere koymaya gerek koymadan) iki bireyin birbirine en ufak bir tahakküm arzusu duymadan yaşamını sürdürmeyi başarmak üzerine kafa yorması zaten bir ömür boyu ince ince düşünerek yaşanmasını gerektirecektir. Kitaptaki tüm solculuklar kaba bir solculuk. Aşklar da öyle dolayısıyla. Hangi karakter var ki eleştiremeyeceğimiz? (Çocuklar hariç). Günsel'in abisi bile çok saygıdeğer bir yere konularak anlatılıyor ve ben onun bir lafını yakaladım, evlere şenlik! (Oraya eşek kulağı bile yaptım) Onun yaşayacağı aşkta tahakküm olacaktır. Bedelin en alasını ödemiş devrimci olsa ne olacak. Benim saygımı kazanmaz. İnce düşünmeye vakit ayırmayan insan, benim saygımı kazanmaz. Geceleri uyumadan önce kendini samimi bir mahkemeye çıkarmayan, bunları hayatına geçirmeyen insan saygımı kazanmaz. O insan ki, vay efendim sınıflar çelişkisini iyi anlamış, günümüzde Ortadoğu'da olan bitenleri falan yorumlayabiliyor, birçok konuda bilgisi var falan ama gel gör ki eninde sonunda o da bir aşk yaşıyor tabii ki insan olduğu için ama kendi hayatındaki bir aşk ilişkisinde bile eşitsizliğin analizini yapamamışsa ve uygulayamıyorsa, erkeklik iktidarının konforundan vazgeçememişse gerçekten feleğin çemberinden geçmiş olsa dahi ne eyleyeyim ben onu..

Bora ŞAHİNKARA
2016

Ocak 2021 Borası'ndan not: "Ancak feminizmden güzel bir aşk hikayesi çıkabilir" cümleme şu an çok katılmıyorum. (Queer) Feminizm, eşit cinsiyet kimlikleri için gerekli tespit ve yöntemleri öğrenebileceğimiz harika bir alet çantası. Etik peşinde samimiyetle koştuğumuz sürece bizim işimize çok yarar. Ayrıca "güzel aşk hikayesi" diye bir sabitlik de yoktur. "İyi insan", "Kötü insan" gibi sabitliklerin de olmayacağı gibi. Her şey, her deneyim, her kişi birer sonu olan bir dalgalanma sürecidir. Eski yazılarının hiçbirini beğenmemek güzel bir şey. Düşünmeye devam ettiğinin, yaşamaya devam ettiğinin işaretidir bence. Yukarıdaki notumu da enteresan bir sitede buldum ve onu arşivleyeyim diye buraya aktardım.