27 Ağustos 2022 Cumartesi

"Breaking Bad" Üzerine


(Uyarı: Spoiler niteliğindedir. Diziyi izlemeyenlere okumaması tavsiye olunur.)



Yıllar önce bir arkadaşımdan öğrenmiştim: Bir filmde kötü karakter ne kadar iyiyse, film de o kadar iyidir, diye.

Walter White ve İktidar Yürüyüşü

Başından beri gayet naif, mantıklı, bilgili, nazik bir kişinin pek çok kişice etik olarak kabul edilebilir, cazip bir sebep ile 'iş'e başladıktan sonra hep mecburen girdiği tüm aksiyonlarda (ve zaten ölmesi bu dünya için ziyan olmayacağı düşünülen oldukça da kötü kimselere karşı) kendini bulan ve oldukça karizmatik bir personaya dönüşen figüre dair, olaylar örgüsüne düşüp yüksek bir sempati duyarken; aslında bir iktidar yürüyüşü sürecinde, alıkma seviyemize göre kimimiz hikayenin bir yerinde artık Walter White'ın yanında durmaktan vazgeçiyor, kimimiz ise hikayenin sonuna kadar bir iktidarın yanında konumlanmış buluyoruz kendimizi günün sonunda. Üstelik bu Walter'ın başından beri planladığı sinsice bir sempati toplama oyunu bile değil. Kendisi bile çok küçük tercih anlarında, iktidar duygusu patikasına sapa sapa hem kendisini hem de bizi bir yola sürüklüyor.

Hikayenin başında yüksek bilgisine, -kendisi için bile değil- öldükten sonrası dönem için sevdiği insanlara para biriktirme hedefi koymasına falan sempati duyuyoruz dediğim gibi. Hele bir de oldukça antipati duyacağımız, tehlikeli insanları, üstelik bilgiye bağlı yöntemlerle mahvedince 'kahraman' kavramını sevmeyen özgürlükçüler bile 'helal olsun bee, yaptı yine yapacağını Walter, it's science bitch!, hell yeah!" gibi bir coşkuya kapılmaktan kendini alamıyordur. Bu görsel eserin estetik olarak da muazzam bir seviyede olması bile zaten hikayeye çeşitli noktalardan bağlanma, hem hikayeye hem de ana karakterine ilişkin bir coşkuya kapılma sebebi.

Sabit bir 'iyi insan', 'kötü insan' etiketlerinden bahsetmektense 'davranış etiği'nin hem yaşam hikayesine hem de doğumdan da önce insanlık tarihine, ondan da önce evren tarihine bağlı bir bağlamı da olan, 'anlık performanslar' olarak değerlendirmenin daha mantıklı olduğunu düşündüğümü baştan koyalım.[1] Walter White, hikayenin izleyiciye göre başında (Sezon 1 Bölüm 1), etik düşünmeye ve davranmaya dair fikirleri ve sorgulamaları, yönelimleri her nasıl olursa olsun, bundan daha önemlisi, 'para kazanma' kazanımından ziyade ilerlemeli oyunda Super Mario gibi 'iş'inde ilerledikçe tatlı gelen 'iktidar duygusu'nun peşinden yürümesi. Yani, Walter 'iyiyken kötü biri oldu' veya 'kötü biriyken daha kötü oldu' diye kafa yormaktansa bakılacak bence çok daha önemli nokta şu: Walter, iktidar duygusunun zehrine bağımlı oldu. Ve bunu son bölümlere kadar hiçbir zaman kendine de itiraf edemedi veyahut tespit edemedi, ki bu çok normal: Sarhoş insan "Ben sarhoşum" demez/diyemez. 



Gustavo Fring ve Aşk

Kusursuzluğa yakın bir şekilde hesaplanan bir yaşam, bir iş, bir 'başarı' öyküsü... Olağanüstü büyüklükte, içinde onlarca insanın çalıştığı, karşı tarafın son derece büyük devlet imkanları ile sistematik bir şekilde yaptığı işin peşinde olduğu sonsuz bir mücadeleye rağmen 20 yıldır yakalanacağı bir hata yapmamış olan devasa komplike bir sistematik.

Bu işin başındaki Gustavo Fring'te belki de 'analitik düşünme' dediğimiz becerinin en üst düzeyini görüyor olabiliriz. Almanlar'ın sistematikliği, Japonlar'ın prensipliliği gibi örnekler konuşulacak olursa Gustavo Fring böyle bir çalışma kültürünün Lionel Messi'si. Devasa komplike sistematiğinin tek bir önemli falso vermeyeceği şekilde; sadece işini değil, bütün yaşam(ını) tarzını tasarlamış ve bu tasarıyı hem uygulamakta hem de uygulatmakta olan dev bir güç. Sadece kendisinin son derece konsantre ve prensipli, odaklanmış bir şekilde işini/yaşamını uygulamasındaki inanılmaz başarıyı bir kenara koyarken bir de bu iş için seçtiği insanlara uygulaması gerekenleri harfiyen uygulattığı bir sisteme ikna etme yöntemleri, bunun için uygun insanları seçmekteki başarısı da inanılmaz olduğunu görmeliyiz. Elbette ki basit bir korkuya dayalı itaat ettirme, kaba kuvvete, bağırmaya, çağırmaya, korkunç görünmeye dayalı bir tahakküm kurma sistemi falan değil bu. Kimi çalışanlarının neye hizmet ettiğinin farkında bile olmadığı basit bir işte çalışması söz konusuyken, farklı yoruma pek şans vermeyecek yalınlıkta, netlikte, sakinlikte, genellikle kibarlıkla kurulan minimalist iletişimler ile nezaketle yürüyen insan ilişkileri.. Sempati uyandıracak kadar yumuşak, nazik, net bir görüntüye büründürülmüş ama aslında rıza inşası, manipülasyon gibi her türlü psikolojik iktidar kurma enstrümanını içeren, kusursuz bir insan ilişkileri mühendisi gibi, sesini bile yükseltmeden iktidar kurmak.. Her zaman hazır olan B planları, C planları veyahut harika doğaçlama kararlar. Kriz anlarında asla duygularına teslim olmaması.. Eğer azıcık bile duygularıyla ani bir davranış sergilerse binlerce yerden açık verebilecek olan sistematiğinde minicik bir açığa sebep olabilir ve ömür boyu hapse veyahut ölüme giden yolun önü açılabilir.

Ve evet, gelelim 'kusursuzluğun kusuru'na.. 

Gustavo Fring'in kendi kusursuzluğuna hapsolduğu bir konu da var: Duygular.. Kendisinin bir konser alanında zıplayarak dans ettiğini hayal edebiliyor musunuz? Peki ya dizi boyunca kendisinin aşk hayatına dair en ufak bir bilgi aldınız mı? Matematiksel düşünen 'nerd'lerin genel sorunsalı.. Olasılıkları hakkında veri sahibi olduğunuz, olabildiğince çok parametresini düşünebildiğiniz pek çok şeyi başarılı seviyede hesaplayıp, ayarlayabilirsiniz ama değişkenlerden birinin bir insan olduğu, duyguların yoğun bir şekilde işin içinde bir insan ilişkisi olan aşk üzerine başarılı hesaplar yapamazsınız. Bu alan 'analitik beceri'den çok, 'sosyal beceri'nin alanıdır. 'Nerdy' bir zihnin alıştığı gibi hesaplayarak olacak bir iş değil.

Hank'in onun hakkında bir araya dayanamayıp "Gustavo Fring... Seni muhteşem hergele..." diye burnundan soluyarak mırıldandığı bu karakter, "ekrana gelse de izlesem" diye dizide en keyifle izlediğim karakter olurken ve üzerine bolca düşündürten, etik çerçeve içerisine uyarlayarak öğrenebileceğim çıkarımlar sağlarken, aşk meselesi üzerine de bolca düşünmem gereken bir dönemde böyle ilginç bir tespite de ulaştırmış olduğunu paylaşmak istedim.



Jesse Pinkman ve Skyler White

"Bir filmde kötü karakter ne kadar iyiyse, film de o kadar iyidir" prensibi bence Breaking Bad'in en parlak özelliklerinden biri benim için. Bu prensip, tersinden de oldukça başarılı işleniyor. Şahsen benim de, başından sonuna kadar antipati duyduğum Jesse Pinkman, aslında kriminal mevzunun ortasındaki etiğe en yakın karakter olduğu dizinin başından sonuna kadar muazzam bir yavaşlıkta, üzerindeki toprağın fırça ile ince ince temizlene temizlene ortaya çıktığı bir gerçek gibi gün yüzüne çıkıyor.

Walter White'ın 'iş'ini seyirci büyük bir heyecanla takip ederken, televizyonun önünde durup seyircinin seyir zevkin bozan ve hatta ahlâkçıların (kendinin muhafazakâr olduğunun farkında olmayan muhafazakârların), buna bağlı olarak mizojinlerin nefret bile ettiği, internette kendisine küfürler yazılan karakter olan Skyler White'ın da aslında dizideki vereceği tüm tepkiler sağlıklı bir insanın vereceği tepkilerdi. Elbette ki şok olacaktı, elbette ki dehşete düşecekti. Tüm bu inanılmaz haberler, içine düştüğü dev kaos içinde hayatta kalması için, güvenliği için sıradaki hamlelerini düşünmeye çalıştı. Bütün bu dehşet ruh hâlleri ve vaziyetler içindeki Skyler White ile empati kuramamak ve Walter'a büyük sevgiyle "Ailesi için yapan adama bu yapılır mı beee!" diye alkış tutup, Skyler'dan ise nefret etmek ve iğrenç bir nefret kusmak hayata sığ bakan ahlâkçılardan beklenecek şey doğrusu. 





***

Efsane dizinin (Better Call Saul'da da aynı güzellikte, belki de artarak süren) inanılmaz güzel sinematografisini de şimdilik son notum olarak düşmek isterim. Sinematografik olarak yüksek seviyede olan her film veya dizi eserinde olduğu gibi sayısız güzel fotoğraf gizli. Sizi bir fotoğrafçı olarak bile geliştirecek dizidir.

"Şimdilik son notum" diyorum, çünkü kıymetli arkadaşım Selin'in tavsiyesi ile Şubat 2022'de başlayıp Mayıs 2022'de bitirdiğim Breaking Bad üzerine belki uzun yıllar düşünmeye ve hayatımın her alanında ilham almaya devam edebileceğimi tahmin ediyorum. Zihnimde laf lafı açar da, başka not almak istediğim tespitler olursa, ya bu yazıyı genişleterek ya da ikinci yazıyı yazarak bu konu üzerine nacizane gevezeliğimi sürdürebilirim.

27-29.08.2022
Bora



[1] Yazıya başlarken ki cümlede "iyi karakter, kötü karakter" derken, üstünkörü bir şekilde, bilerek yanlış ifade kullanarak, o kavramları geçirdim, çünkü anlaşılmasını istediğim nokta, basit ve kolay bir şekilde anlaşılsın istedim.
Düzenlemeler: 28.09.2022













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder