21 Haziran 2024 Cuma

"Hov Arek" Müzik Single Kapağı Tasarımı

Sanatçı:  Şevin Tepe
Single: Hov Arek

Kapak Fotoğrafı: Murat Arık
Kapak Tasarımı: Bora Şahinkara (
Yazıtipleri seçimi ve yerleşimi, kadraj)

Kapak tasarımı yapımı 7 Haziran 2024 tarihleri arasında yapılmıştır ve kapak son hâline gelene kadar üretilen 7 varyasyonun 6.'sı tercih edilmiştir.

Single Yayın Tarihi: 21 Haziran 2024



"Uzun Kavak Ne Uzarsın Boyuna" Müzik Single Kapağı Tasarımı

Sanatçı:  Şevin Tepe
Single: "Uzun Kavak Ne Uzarsın Boyuna"
Spotify'da: https://open.spotify.com/intl-tr/album/1Jgxm5MhPImbWEhYUmWLC7?si=q-yX-YOGQ6mijzFAYsecMw 

Kapak Fotoğrafı: Murat Arık
Kapak Tasarımı: Bora Şahinkara (Yazıtipleri seçimi ve yerleşimi, kadraj)

Kapak tasarımı yapımı 25-28 Mart 2024 tarihleri arasında yapılmıştır ve kapak son hâline gelene kadarki 24 varyasyonun 24.'sü tercih edilmiştir.

Single Yayın Tarihi: 12 Nisan 2024


"Coni" Albümü: Kırmızı Kapak

"Coni" albümünün kapağının (enstrümanist isimlerinin font detayının son gün değişmesi hariç) son tasarım şeklini albüm yayınlanmadan 9 ay önce; 12 Mart 2023'te yaptım. Nereden geldiğini hatırlamadığım bir ilhamla albüm kapağında Coni'nin bir çizimini değil, bir fotoğrafını kullanabileceğim ve bunu 'kolaj' tekniği ile oluşturabileceğim albüm kapağı kompozisyonunda kullanabileceğim fikri aklıma geldi. Özellikle kolaj sanatını yakınen keşfetmeme sebep olan Filiz İzem Yaşın'ın yıllardır bildiğim kolaj çalışmaları haricinde rastgele karşıma çıkan kolaj eserleri incelemekten başka düzenli yakın takibimde olmayan ama haberim olan bir sanat dalı olması ve kendimin de belki çeşitli afiş çalışmalarında kullanmaktan başka pek bir deneyimim olmayan sanat dalı olması sebebiyle fazla riske girmeden sadece iki fotoğraftan oluşan basit bir dijital kolaj çalışmasıyla kapağı oluşturmaya karar verdim. 

Fotoğraf kadrajında 'büyük boşluklar'ı kullanma fikrini fotoğrafçı arkadaşım Semih Tokkuzun'dan öğrenmiştim. Fotoğraflarda geniş planda büyük boşlukları kullanmayı sevdiğinden bana bahsettiği günden beri fotoğraf makinesini elime aldığımda arada bir denediğim kompozisyon olagelmiştir. İşte Semih'in bana kattığı bu bakış açısı sayesinde çektiğim bir fotoğraflardan birini buldum. 2017-2018 yıllarında Coni ile benim beraber yaşadığım aile evindeki yatak odamın arka balkonunun baktığı duvarın önünde yatan bir kediyi, kadrajın büyük çoğunluğunu karşı cepheden aldığım duvarla dolduracak şekilde fotoğraflamışım. 2017-2018 yıllarında o dairede bir apartman kedisi olarak yaşayan Coni'nin sık sık arka balkondan dışarı çıktığında önünde bolca vakit geçirdiği bu duvarı kapağın arka planı olarak kullanmak hem anlamı açısından hem de duvardaki desen dokusunun estetiği açısından çok hoşuma giden bir fikir hâline gelmişti. 3 Eylül 2018'de, bundan 5 yıl sonra albüm kapağı olacağından habersiz çektiğim fotoğrafın orijinalinin kadrajını kesip bana oldukça estetik görünen dokusundaki çizgileri daha da belirginleştirecek ve kırmızı bir filtre kullanacak şekilde düzenlemiştim; çok sevdiğim bir fon olmuştu bu. Ve o fotoğrafla aynı yılda, 16 Şubat 2018'de çektiğim bir Coni portresinden Coni'yi arka planından azade kesip alarak, grenleştirip, duvarla aynı kırmızıda tonlayarak kullandım. Bu Coni fotoğrafının orijinalini çok sevmemdeki bir etken de, fotoğrafçı arkadaşım Hicran Akaalp'in bu fotoğrafı gördüğünde çok beğenmesinin benim bu fotoğrafın iyiliğine olan güvenimi arttırması olmuştur.

Neden Kırmızı?

Öncelikle kapakta hakim bir renk olmasını istedim. 2022 yılı boyunca büyük bir keyifle izlediğim Pedro Almodóvar filmlerindeki pastel renk kullanımı ve filmlerin intro bölümlerindeki çılgın pastel kolajlardan büyük zevk almıştım. Renk kullanımı konusunda Almodóvar filmleri kendimle tam da özdeşleştirdiğim parlak, heyecanlı, ironik, ünlemli pastel duygularla bütünleşen bir görselliğe sahipti ve bu kendimi ifade etme konusunda görsel bilincime büyük bir ilham katkısı sundu. Bu katkı için yaptığım tek şey Almodóvar'ın filmlerindeki renk kullanımını (ve tabii çeşitli başka sanatsal üsluplarını) sevip, bu yönetmenin 10 civarı filmini izlemekti bir dönem. Kırmızı deyince aklıma ilk gelen Almodóvar filmleri Türkçe adıyla "Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar" ve orijinal adıyla, Penelope Cruz'lu "Volver". Bu filmler başta olmak üzere, filmlerde tüm pastel renkleri öne çıkarsanız da aralarında bir tane renk vardır ki; o daha da doğal karakteri gereği kendini ister istemez öne çıkaran, lokal ışıklar altında parlayan tam bir sahne insanıdır adeta: Kırmızı. Tematik bir renge yoğunlaşacaksam ve bu işin müziğiyle, görselliğiyle tam bir 'ben'i ifade etmesini istiyorsam, çocukluğumdan beri favori rengim olan ve hatta çocuk aklımla uğurlu renk olarak kendime tercih ettiğim kırmızıyı tercih etmek için fazla düşünmeme gerek kalmayacaktı elbette. 

Belki beni tanıyan arkadaşlarım en çok siyah rengi giymeyi tercih ettiğimi bilir ve favori rengimin siyah değil de kırmızı olmasına şaşırabilir. Fakat, çocukluğumdan beri biliyorum: Kırmızı aşık olduğum arkadaşımsa, siyah birlikte vakit geçirmekten en çok keyif aldığım arkadaşım. Diğer renklerle aynı ışık altında yan yana koyduğumuzda kırmızı kendini ifade etme coşkusuyla dolu bir tutkuyla 'beni izleyin!' enerjisi yayar. Ve bu beni heyecanlandırandır. Bir müzik dinleyicisi olarak da o tutkunun peşinden gidip, en büyük örnekleri, en derinleri, en uçları merak ederim. Heavy metal dinleyicisi olarak yaşamımda en çok, benim için dünyanın en ilham verici heavy metal grubu olduğunu düşündüğüm Metallica'ya odaklanmışımdır bol bol. Ve evet, bana yaşamda en ilham veren en büyük kavramlardan birine minik bir selam, saygı, sevgi ifadesi anlamına gelebilecek olmasından çok hoşlandığım bir detay da şu oldu: Benim diskografimin ilk albümünün, Metallica'nın diskografisinin ilk albümü gibi kırmızı olması.

Son Kapak Tasarımının Öncesi

Albüm kapağının tasarımına ulaşana kadar aylar süren bir çalışma sürecini de sevgili arkadaşım Zümrüt Doğan ile gerçekleştirmiştik. Onun çizdiği bir Coni çizimi ve birlikte karar vereceğimiz bir kompozisyon düşünüyorduk. 21 Ağustos 2022'de başlayan Zümrüt ile kapak çizimi buluşmalarımın 9.'sunda kapak tasarımı küçük dokunuşlar haricinde tamamlanmıştı. 25 Aralık 2022'de ise son dokunuşlarım ile kapak; bir anda fikir değişikliği ile tasarladığım kırmızı kapaktan önceki son hâlini almıştı. Kullanılmayan kapak tasarımı-çizimi 4 ay, 9 adet Zümrüt-Bora buluşması ve ayrıca Zümrüt ile Bora'nın birkaç kez de yalnız çalışmaları şeklinde bir süreç uzunluğunda sürmüştü. 

21 Ağustos 2022'de başlayan süreci de sayarsak 22 Kasım 2022'de son gün detayları şekillenen hâle gelene kadar kapak tasarım süreci 1 yıl 3 ay sürmüş oldu. Ve ilk kapak görseli taslağını yaptığım 6 Kasım 2022 ile son halini yaptığım 22 Kasım 2023 günleri arasında son hâle ulaşana kadar, kimileri birbirinden bambaşka görselliğe sahipken, kimileri de ufak değişikliklerle denediğim varyasyonlardan ibaret olan toplam 128 adet kapak taslağı tasarladım. Albüm kapağı olarak seçilen ise 127 no'lu çalışma oldu.

Bora Şahinkara
25 Kasım 2023



"Coni" Albümü: 24 Saat Kala Aklıma Gelen Yazıtipi

5. ve son parçanın stüdyodan teslimatını alacağım günün bir gün öncesinde (20 Kasım 2023) Tyke Kafe için hiç üzerime vazife değilken gerek görüp bir "Açık" tabelası yapmayı düşünmüştüm ve hızlıca kalın marker'la kese kağıdı üzerine havalı ve doğaçlama bir yazıtipi ile "Açık" yazmıştım. Ertesi gün (21 Kasım 2023), yani tüm parçaların stüdyodan teslimatını alacağım günün sabahında "Ya bu tabela yeterince estetik olmadı" diye düşünüp, tabelanın yazıtipini dijitale aktarıp bilgisayarda biraz değişik arka planlar üzerinde falan denedim ve görselliği de gittikçe hoşuma gitti. Öğleden sonra uzanıp şekerleme yaparken bir anda sanki bu tabela için öylesine hızlıca çiziverdiğim yazıtipinin albüm kapağındaki font'tan daha güzel olabileceği aklıma geldi! Biraz daha düşününce "Coni" başlığı için çizdiğim font son derece içime sindiğini ama daha zayıf ve okunaksız gözüken enstrümanist isimlerinin tabelada kullandığım yeni font'la isimlerini tekrar yazabileceğimi düşündüm. Önce, daha sonra marker'la üzerinden geçmek üzere kurşun kalemle başladım "BORA ŞAHİNKARA" yazmaya. Yatay duran yan yana 2 adet A4'e sığacak büyüklükte yazdım. Tabela fontundaki gibi kelimelerin ilk ve son harfini daha büyük ve kuyruk veya boynuzlara benzeyen daha komplike şekilde çiziyordum. Sonra "EZGİ TEKİN"i bitirdim. Ama yeterince içime sinmemişti. Bazı harfler daha güzel olabilirdi. Silgiyle düzeltmeler denedim ama bu çok vakit alıyordu, daha 6 kişinin adı vardı, saatler sürecekti, son gün başıma iş çıkarmıştım. Biraz canım sıkıldı ve mola niyetine kafamı boşaltmak için Metin Erksan'ın 1974'te, orijinalinden bir sene sonra çektiği uyarlama "Şeytan" filmini izlemeye başladım. Filmden sonra bir anda şuna karar verdim: Kurşun kalemle hiç taslak yapmadan, kağıda düz satır çizgileri bile çizmeden boş bir beyaz A4 kağıdına kalın marker'la doğaçlama bir şekilde 8 ismi alt alta yazıvereyim ve bitiversin şu zahmetli iş, diye düşündüm. Eğer olmazsa ikinci, üçüncü kez denerdim. İlk ve son harflerinin afilli uzantılara sahip olmaması gerektiğine karar vererek alfabetik şekilde, alt alta yazmaya başladım, aynı harfler birbirine benzese de her harfin detaylarına doğaçlama karar verdim. Yazmayı öğrendiğimden beri çocukluğumda, ilkgençliğimde falan kağıtlara zevkine değişik yazıtipleri çiziktirme hobimin bana hiç düzenleme yapmadan tek seferde içime sinen bir iş çıkmasına yardımcı olduğunu hissettim. Ve bir de 2022'de Zümrüt Doğan'la yaptığımız çizim buluşmalarında ondan öğrendiğim ve bizi hareketsiz kılan bir mükemmelliyetçiliği aşıp da "Sulu boya ile kağıda çiz ve renklerin senin beklemediğin şekilde dağılıp, tonlandığını gör bakalım ne olacak!" şeklinde doğaçlama girişmeye dair cesaret kültürü de beni besleyen büyük etmenlerden bir diğeri olabilir. 

Tek seferde yazıp, dijitale aktarıp, kapağa monte ettim ve bir gün sonra (22 Kasım 2023, albümün dijital platformlara gönderilme günü) artık tarihe böyle kalacak olan albüm kapağında bu yazıtipini kullandım. Bir buçuk yıldır üzerinde çalışılan kapaktaki enstrümanist yazıtipini bir gün kala karar verdim ve Cliff Burton'ın "Pulling Teeth" adlı bas solo eserinin kayıt başında o çok havalı bulduğum "Bass solo - take one!" anonsunu bana anımsatan şekilde tek seferde çizip, tam kağıda çizdiğim gibi kapakta kullanma detayı da çok hoşuma giden bir detay oldu bu hikayede.

Bora Şahinkara
24.11.2023 

Görseller:
1. 20 Kasım 2023'te hiç aklımda yokken yaptığım Tyke Kafe "Açık" tabelası.
2, 3, 4. 2003'te hobi olarak yaptığım yazıtipi koleksiyonum.
5 ve 6. 21 Kasım 2023'te albüm kapağındaki enstrümanist isimleri için, bir gün önce yaptığım Tyke'ın tabelasından esinlenerek ortaya çıkardığım yazıtipi. Bir gün sonra da kapağı teslim ettim!













14 Haziran 2024 Cuma

Kendi Şarkısında Dans Edenlerle Sıradan Temaslar - Bora Şahinkara & Emir Eren

Fotoğraf: Hicran Akaalp, 3 Haziran 2018


Not: Emir Eren'in, 28 Mayıs 2024'te, Özgürlükçü Gençlik sitesinde yayınlanan "Bir Satranç Maçı ve Gençlik Mücadelemiz" yazısına yorum olarak yazdığım e-posta metnidir. Aşağıda da cevap yazışmaları vardır.


***

"Kitlesel örgütlenme" ile ilgili düşüncemi sözlü olarak açıklamıştım. Anlayışlarımızı biraz da hayali şema çizerek tartışmıştık. "Herkesin kendi şarkısında dans etmesi" meselesini kendimce nasıl bir yere oturttuğumu düşünüp yazayım..

Şuradan bir örnekle gireyim: 2016 yılında bir arkadaşımdan duyduğum "Politik doğruculuk yapacağız diye temasları kesiyoruz" şeklinde bir tespiti benim için önemli bir hatırlatma olarak aklımın bir kenarında durmuştur hep. Karşımdakini bana, benim işime, benim örgütüme/kolektifime sıkı sıkıya örgütleyip örgütlememe kısmına değil de, 'temas kurmak' kısmına meraklıyım daha çok. Ben ojesiz evden dışarı çıkmam, öncelikle benliğimi ortaya en hakkım olan şekilde koyarım; sonra da Tyke Kafe'nin önüne oturup çay içen kır saçlı ve örneğin veganizmden gayet uzak sade vatandaş eğer ki muhabbete teşne ise giderim ojelerimle onla gayet sıradan muhabbetimi kurarım. Ve de bu temasa ilgiliyimdir. Normal günlük hayat akışında pek de yollarımın kesişmeyeceği karakterlerle günlük sıradan muhabbet kurabilmek benim için ilgi çekici bir deneyimdir, merak ederim. Mesela bir muhabbet örneğimi hatırlıyorum: Hanefi Abi vardı mahalleli. Çok da konuşkandı. Bir gün bir arkadaşıyla kafe önünde muhabbetinde hapishanelerin duvarlarının bile içeri uzun süreli girenlerin çeşitli açılardan sağlıklı çıkamayacağı şekilde tasarlandığına dair ilginç bir tespitini anlattığına kulak misafiri olmuştum. Birkaç gün sonra onla otururken, bu konuyu açtım ve anlattırdım. Çocuklarından biri belalı işlerle uğraşan, kendisi de bir dönem biraz tehlikeli biri olmuş ama o işleri çoktan bırakmış ve bize son derece saygılı, sevgili davranan Hanefi Abi gibi birini nereden bulup da, hapishaneler hakkında bu kadar rafine bir tespiti dinleme fırsatım olacaktı. Örnekten çıkıyorum: Günlük hayatta karşılaşma ihtimalimin düşük olduğu her karaktere sadece nazik bir "merhaba merhaba, çay şu kadar, evet bugün de hava sıcak" gibisinden diyalog bile kursam ona ojesiyle, göz makyajıyla, şekilli sakalıyla kendini gerçekleştirme konusunda yaygın normatif şeylere uymayan biri ile günlük sıradan muhabbet etme deneyimini yaşattırmak beni mutlu ediyor. Sırf çıkıp herkese "merhaba, kolay gelsin, şu bu" demek için bile hayatım boyunca oje sürerim herhalde. Peki ben bu karakterlerin örneğin cinsiyetçi küfür ettiğini görmüyor muyum, antikapitalist bir eylemliliğe veya oluşuma katılmasını sağlamanın atomu parçalamaktan daha zor olduğunu bilmiyor muyum, biliyorum. Bunları dönüştürmeye çabalamak yerine ojeli biriyle muhabbet ettirtiyorum onları. Politik doğruculuğu bir kenara koyup, teması sürdürüyorum yani işte ilk alıntı cümlede söylendiği gibi.

"E bizim bütün mücadelemizin en önemli meselelerinden biri bu insanları dönüştürmeye çabalamak değil mi?" sorusu akla gelecektir belki. Bence hayır. Kendi şarkılarında dans etsinler. Ama bizle saldırgan olmayan, bizi dönüştüremeyecekleri türden bir temasta olsunlar. Çaylarını dönercide değil vegan kafede içsinler yeter mesela. Niye şu kısacık insan ömründe insanları tartışarak radikal dönüşümlere ikna etmeye çalışıyoruz ki? Kapitalizm de, apartman apartman, kapı kapı dolaşıp, siyah takım elbiseli insanlarla "Bankalara paranızı yatırın, AVM'lerde takılın, sosyal medya hızında mahvolun, liberal ekonomiyi savunun, zenginlere saygı duyun" diye broşüler dağıtmadı, üzerlerine "I love kapitalizm" önlükleri giymedi, "Yaşasın kapitalizm" diye megafonlarla sokaklarda sloganlar atmadan dönüştürdü milyonlarca insanın yaşayışını daha tüketken bir biçime doğru.

Kendimizi gerçekleştirmek tutkusu.. Mesela benim hayatımın temalarından biri rock'n roll. Bu bireysel bir hayal de değil; bu kendini gerçekleştirme arzusu insanlarla birlikte olması gereken bir arzu benim kafamda. Aynı zamanda insanlar da kendini gerçekleştiriyor olsun. Onlar da bunu insanlarla, temaslarla yapmayı hayal ediyor olsun. Onlar da kendi bulunduğu yerde, kendi istediğini ama birileriyle temasla gerçekleştirme kültürüne, kendini üretme kültürüne örgütlensin. (Tüketkenliği ve bireyselliği dayatan kapitalist kültürde delikler açıyoruz işte. Kapitalizm bu yaptığımızdan hoşlanmıyor hiç.)  Hayatta özne olma, tüketken değil üretken olma, yalnız değil insanlarla gerçekleşme kültürünü kendi bulunduğu yerden ayrılmadan yaşamaya heves etsin yeter. Bunun için en iyi yapacağımız şey kendimizi gerçekleştirme tutkusu, insanlarla gerçekleştirme tutkusu. Üretkenlikler öyle sihirlidir ki yolumuz gerektiğinde kesişecektir. Ve isyan öyle sihirlidir ki o an geldiğinde yollarımız organik olarak kesişecektir.


"Dönüştürücü bir ilişki kurmak" formatını, çok daha geniş, yavaş ve yumuşak bir perspektiften ele almaya çalışıyorum sanırım. Ezber yöntemleri bozmak üzerine radikalce gittiğimde sezgisel bilgilerim beni buralara getirdi.

İnsanları kendini gerçekleştirme tutkusuna, üretkenliğe, sıradan temasları çoğaltmaya örgütlemeye çalışmak.. Kapitalizm bu üç kavramın tam tersi üzerine kendini inşa eder.. Dediğim üç kavram kapitalizmin en büyük tahakküm enstrümanlarından bazıları olarak kullandığı "yabancılaşma"ya da, "korku" kavramına da panzehirdir..

***

Üslupta benzetme metaforu üzerine kurgulama becerin hoşuma gitti. Ama sol örgüt dergisi makalelerinde üslupların biraz birbirine benzemesi sorunsalını da görüyorum. Üslupta özgünlüğü bir makaleye yansıtmak daha zor, bir şarkı sözüne yansıtmak daha kolay gibi gözükebilir ama belki benzetmelerle anlatma, metaforlar, kelime tercihleri, belki bazen 6 yaşındaki bir çocuğa anlatma hedefi ile kurgulanmış bir üslup denemeleri derken; yavaş yavaş senin yazıların okunduğunda "Bu Emir'in karakteristik kalemi" densin isterim şahsen.

İki sanatçı örneği vereyim.. Mesela Ferhan Şensoy.. Özellikle "Ferhangi Şeyler"de kusasın gelecek kadar sorunlu bölümler olmasına rağmen, gerekirse durdurup kusulacak yerlerde nefes ala ala izlemeni tavsiye edebilirim. Son derece berbat problemli yerlerini boş verip, üslubundan, kalemin kıvraklığından ilham alıp, o kıvraklıkla ileride sen daha iyi vizyonlu metinler, şarkı sözleri yazabilmen için bile izlenmeli bence...

İçinden Tramvay Geçen Şarkı
https://www.youtube.com/watch?v=hAKEUgHo4Xk 

"Soru-Cevap" podcast'i:
​​​​​​​https://open.spotify.com/show/5SdclRtJZvv0Ic4Me6HfN2?si=60249cb0759e496e 

Ferhangi Şeyler
​​​​​​​https://www.youtube.com/watch?v=NvZkjmfgliY 

Ursula Le Guin ise edebiyatta en ilham verici anarşist ütopyaların yazarı olarak anılır. Öyle ki teori kitaplarından tam kavrayamadığın bir tahayyülü onun öyküleriyle icra edebilmeye başlarsın. Peki ben Ursula Le Guin'in bir röportajında mesaj vermekle ilgili ne cevap verdiğini duydum dersin: "Ben mesaj vermem." Benim sanatımı yaparken ulaşmaya çalıştığım muhteşem bir mertebe.


Bora Şahinkara
06.06.2024

***

Hocam öncelikle bu muhabbet için sana minnettarım. Yazımın kişi üzerinde düşündükleri hususunda kimseden bir geri dönüş almamıştım. Ben de senin yazdıkların üzerine kısa bir örnek vermek istiyorum konuya ilişkin. Az önce ev arkadaşımın uzun süredir sancılı giden ilişkisinin bitişine şahit oldum(sanırım bitti toksik ilişkilerde pek anlayamıyoruz malum) ve yanında oturup onun bana anlatmak istediklerini dinledim. Siyasal olarak ortak bir çizgide yürüdüğüm bir dostumun kendini yalnız hissettiği anda yanında olmak ve sadece susmak bana çok ilginç duygular hissettirdi. Birbirimizin en açık kalp ağrısına yabancılaşmışsak nasıl dönüşümü tartışabiliriz ki?

İlişkilere dair muazzam kafa yoran biri olarak orada ona didaktik bir konuşma yapabilirdim ama onun konuşmasını ve kendi sözünü aktarmasını tercih ettim. Gecenin sonu bol müzikli,suskunluk içinde ama samimi ve organik devam etti. Kişilerin kendi seslerini bulması ve kendi şarkıları eşliğinde dans etmesi bence bir örgütlülük haliyle taban tabana zıt değil. Hatta aslında birbirine çok kuvvetli bir biçimde bağlı. Belki de kişiyi özne olması yönündeki praksis sadece onu siyasal anlamda donatmakla değil,kendi hayatında söz sahibi olan bir birey haline gelimini kolaylaştırmakla mümkün olabilir. Bu bazen bir suskunlukla olur bazen sürülen ojeyle :)

"Emir'in karakteristik kalemini" yazma serüveninde var edeceğim ve bu tarz sohbetler bunu geliştirecek eminim. İyi geceler ✌🏽

Emir Eren
08.06.2024


***

Sessizlik de iletişime dahildir.

Yaşadığın örnekteki tutumunu ve üzerine düşündüklerini harika buldum.

Ben de minnettarım. Günümüz hız dünyasında kaç kişi samimiyetle düşünmeye, samimiyetle okumaya, samimiyetle başka insanların düşünceleriyle derinlemesine çarpışmaya uzun vakitler ayırıyor ve bu karşılaşmaların nereye götüreceğini merak ediyor ki. Söz gelimi bu insanların birbirini 'gönül'lü olarak derinlemesine tanımak istediği aşk bağlamında bir iletişim, bir vakit ayırış da değil. Saf düşünme tutkusu.. Düşünme ödevine değin saf bir samimiyet. Senle karşılaşmak yaşam sevinci dolu ve heyecan verici. Teşekkür ederim!

Bora Şahinkara
09.06.2024 


***

Bu yazının seslendirilmiş hâli şuradan dinlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=oqmDC1tzLDQ