14 Haziran 2024 Cuma

Kendi Şarkısında Dans Edenlerle Sıradan Temaslar - Bora Şahinkara & Emir Eren

Fotoğraf: Hicran Akaalp, 3 Haziran 2018


Not: Emir Eren'in, 28 Mayıs 2024'te, Özgürlükçü Gençlik sitesinde yayınlanan "Bir Satranç Maçı ve Gençlik Mücadelemiz" yazısına yorum olarak yazdığım e-posta metnidir. Aşağıda da cevap yazışmaları vardır.


***

"Kitlesel örgütlenme" ile ilgili düşüncemi sözlü olarak açıklamıştım. Anlayışlarımızı biraz da hayali şema çizerek tartışmıştık. "Herkesin kendi şarkısında dans etmesi" meselesini kendimce nasıl bir yere oturttuğumu düşünüp yazayım..

Şuradan bir örnekle gireyim: 2016 yılında bir arkadaşımdan duyduğum "Politik doğruculuk yapacağız diye temasları kesiyoruz" şeklinde bir tespiti benim için önemli bir hatırlatma olarak aklımın bir kenarında durmuştur hep. Karşımdakini bana, benim işime, benim örgütüme/kolektifime sıkı sıkıya örgütleyip örgütlememe kısmına değil de, 'temas kurmak' kısmına meraklıyım daha çok. Ben ojesiz evden dışarı çıkmam, öncelikle benliğimi ortaya en hakkım olan şekilde koyarım; sonra da Tyke Kafe'nin önüne oturup çay içen kır saçlı ve örneğin veganizmden gayet uzak sade vatandaş eğer ki muhabbete teşne ise giderim ojelerimle onla gayet sıradan muhabbetimi kurarım. Ve de bu temasa ilgiliyimdir. Normal günlük hayat akışında pek de yollarımın kesişmeyeceği karakterlerle günlük sıradan muhabbet kurabilmek benim için ilgi çekici bir deneyimdir, merak ederim. Mesela bir muhabbet örneğimi hatırlıyorum: Hanefi Abi vardı mahalleli. Çok da konuşkandı. Bir gün bir arkadaşıyla kafe önünde muhabbetinde hapishanelerin duvarlarının bile içeri uzun süreli girenlerin çeşitli açılardan sağlıklı çıkamayacağı şekilde tasarlandığına dair ilginç bir tespitini anlattığına kulak misafiri olmuştum. Birkaç gün sonra onla otururken, bu konuyu açtım ve anlattırdım. Çocuklarından biri belalı işlerle uğraşan, kendisi de bir dönem biraz tehlikeli biri olmuş ama o işleri çoktan bırakmış ve bize son derece saygılı, sevgili davranan Hanefi Abi gibi birini nereden bulup da, hapishaneler hakkında bu kadar rafine bir tespiti dinleme fırsatım olacaktı. Örnekten çıkıyorum: Günlük hayatta karşılaşma ihtimalimin düşük olduğu her karaktere sadece nazik bir "merhaba merhaba, çay şu kadar, evet bugün de hava sıcak" gibisinden diyalog bile kursam ona ojesiyle, göz makyajıyla, şekilli sakalıyla kendini gerçekleştirme konusunda yaygın normatif şeylere uymayan biri ile günlük sıradan muhabbet etme deneyimini yaşattırmak beni mutlu ediyor. Sırf çıkıp herkese "merhaba, kolay gelsin, şu bu" demek için bile hayatım boyunca oje sürerim herhalde. Peki ben bu karakterlerin örneğin cinsiyetçi küfür ettiğini görmüyor muyum, antikapitalist bir eylemliliğe veya oluşuma katılmasını sağlamanın atomu parçalamaktan daha zor olduğunu bilmiyor muyum, biliyorum. Bunları dönüştürmeye çabalamak yerine ojeli biriyle muhabbet ettirtiyorum onları. Politik doğruculuğu bir kenara koyup, teması sürdürüyorum yani işte ilk alıntı cümlede söylendiği gibi.

"E bizim bütün mücadelemizin en önemli meselelerinden biri bu insanları dönüştürmeye çabalamak değil mi?" sorusu akla gelecektir belki. Bence hayır. Kendi şarkılarında dans etsinler. Ama bizle saldırgan olmayan, bizi dönüştüremeyecekleri türden bir temasta olsunlar. Çaylarını dönercide değil vegan kafede içsinler yeter mesela. Niye şu kısacık insan ömründe insanları tartışarak radikal dönüşümlere ikna etmeye çalışıyoruz ki? Kapitalizm de, apartman apartman, kapı kapı dolaşıp, siyah takım elbiseli insanlarla "Bankalara paranızı yatırın, AVM'lerde takılın, sosyal medya hızında mahvolun, liberal ekonomiyi savunun, zenginlere saygı duyun" diye broşüler dağıtmadı, üzerlerine "I love kapitalizm" önlükleri giymedi, "Yaşasın kapitalizm" diye megafonlarla sokaklarda sloganlar atmadan dönüştürdü milyonlarca insanın yaşayışını daha tüketken bir biçime doğru.

Kendimizi gerçekleştirmek tutkusu.. Mesela benim hayatımın temalarından biri rock'n roll. Bu bireysel bir hayal de değil; bu kendini gerçekleştirme arzusu insanlarla birlikte olması gereken bir arzu benim kafamda. Aynı zamanda insanlar da kendini gerçekleştiriyor olsun. Onlar da bunu insanlarla, temaslarla yapmayı hayal ediyor olsun. Onlar da kendi bulunduğu yerde, kendi istediğini ama birileriyle temasla gerçekleştirme kültürüne, kendini üretme kültürüne örgütlensin. (Tüketkenliği ve bireyselliği dayatan kapitalist kültürde delikler açıyoruz işte. Kapitalizm bu yaptığımızdan hoşlanmıyor hiç.)  Hayatta özne olma, tüketken değil üretken olma, yalnız değil insanlarla gerçekleşme kültürünü kendi bulunduğu yerden ayrılmadan yaşamaya heves etsin yeter. Bunun için en iyi yapacağımız şey kendimizi gerçekleştirme tutkusu, insanlarla gerçekleştirme tutkusu. Üretkenlikler öyle sihirlidir ki yolumuz gerektiğinde kesişecektir. Ve isyan öyle sihirlidir ki o an geldiğinde yollarımız organik olarak kesişecektir.


"Dönüştürücü bir ilişki kurmak" formatını, çok daha geniş, yavaş ve yumuşak bir perspektiften ele almaya çalışıyorum sanırım. Ezber yöntemleri bozmak üzerine radikalce gittiğimde sezgisel bilgilerim beni buralara getirdi.

İnsanları kendini gerçekleştirme tutkusuna, üretkenliğe, sıradan temasları çoğaltmaya örgütlemeye çalışmak.. Kapitalizm bu üç kavramın tam tersi üzerine kendini inşa eder.. Dediğim üç kavram kapitalizmin en büyük tahakküm enstrümanlarından bazıları olarak kullandığı "yabancılaşma"ya da, "korku" kavramına da panzehirdir..

***

Üslupta benzetme metaforu üzerine kurgulama becerin hoşuma gitti. Ama sol örgüt dergisi makalelerinde üslupların biraz birbirine benzemesi sorunsalını da görüyorum. Üslupta özgünlüğü bir makaleye yansıtmak daha zor, bir şarkı sözüne yansıtmak daha kolay gibi gözükebilir ama belki benzetmelerle anlatma, metaforlar, kelime tercihleri, belki bazen 6 yaşındaki bir çocuğa anlatma hedefi ile kurgulanmış bir üslup denemeleri derken; yavaş yavaş senin yazıların okunduğunda "Bu Emir'in karakteristik kalemi" densin isterim şahsen.

İki sanatçı örneği vereyim.. Mesela Ferhan Şensoy.. Özellikle "Ferhangi Şeyler"de kusasın gelecek kadar sorunlu bölümler olmasına rağmen, gerekirse durdurup kusulacak yerlerde nefes ala ala izlemeni tavsiye edebilirim. Son derece berbat problemli yerlerini boş verip, üslubundan, kalemin kıvraklığından ilham alıp, o kıvraklıkla ileride sen daha iyi vizyonlu metinler, şarkı sözleri yazabilmen için bile izlenmeli bence...

İçinden Tramvay Geçen Şarkı
https://www.youtube.com/watch?v=hAKEUgHo4Xk 

"Soru-Cevap" podcast'i:
​​​​​​​https://open.spotify.com/show/5SdclRtJZvv0Ic4Me6HfN2?si=60249cb0759e496e 

Ferhangi Şeyler
​​​​​​​https://www.youtube.com/watch?v=NvZkjmfgliY 

Ursula Le Guin ise edebiyatta en ilham verici anarşist ütopyaların yazarı olarak anılır. Öyle ki teori kitaplarından tam kavrayamadığın bir tahayyülü onun öyküleriyle icra edebilmeye başlarsın. Peki ben Ursula Le Guin'in bir röportajında mesaj vermekle ilgili ne cevap verdiğini duydum dersin: "Ben mesaj vermem." Benim sanatımı yaparken ulaşmaya çalıştığım muhteşem bir mertebe.


Bora Şahinkara
06.06.2024

***

Hocam öncelikle bu muhabbet için sana minnettarım. Yazımın kişi üzerinde düşündükleri hususunda kimseden bir geri dönüş almamıştım. Ben de senin yazdıkların üzerine kısa bir örnek vermek istiyorum konuya ilişkin. Az önce ev arkadaşımın uzun süredir sancılı giden ilişkisinin bitişine şahit oldum(sanırım bitti toksik ilişkilerde pek anlayamıyoruz malum) ve yanında oturup onun bana anlatmak istediklerini dinledim. Siyasal olarak ortak bir çizgide yürüdüğüm bir dostumun kendini yalnız hissettiği anda yanında olmak ve sadece susmak bana çok ilginç duygular hissettirdi. Birbirimizin en açık kalp ağrısına yabancılaşmışsak nasıl dönüşümü tartışabiliriz ki?

İlişkilere dair muazzam kafa yoran biri olarak orada ona didaktik bir konuşma yapabilirdim ama onun konuşmasını ve kendi sözünü aktarmasını tercih ettim. Gecenin sonu bol müzikli,suskunluk içinde ama samimi ve organik devam etti. Kişilerin kendi seslerini bulması ve kendi şarkıları eşliğinde dans etmesi bence bir örgütlülük haliyle taban tabana zıt değil. Hatta aslında birbirine çok kuvvetli bir biçimde bağlı. Belki de kişiyi özne olması yönündeki praksis sadece onu siyasal anlamda donatmakla değil,kendi hayatında söz sahibi olan bir birey haline gelimini kolaylaştırmakla mümkün olabilir. Bu bazen bir suskunlukla olur bazen sürülen ojeyle :)

"Emir'in karakteristik kalemini" yazma serüveninde var edeceğim ve bu tarz sohbetler bunu geliştirecek eminim. İyi geceler ✌🏽

Emir Eren
08.06.2024


***

Sessizlik de iletişime dahildir.

Yaşadığın örnekteki tutumunu ve üzerine düşündüklerini harika buldum.

Ben de minnettarım. Günümüz hız dünyasında kaç kişi samimiyetle düşünmeye, samimiyetle okumaya, samimiyetle başka insanların düşünceleriyle derinlemesine çarpışmaya uzun vakitler ayırıyor ve bu karşılaşmaların nereye götüreceğini merak ediyor ki. Söz gelimi bu insanların birbirini 'gönül'lü olarak derinlemesine tanımak istediği aşk bağlamında bir iletişim, bir vakit ayırış da değil. Saf düşünme tutkusu.. Düşünme ödevine değin saf bir samimiyet. Senle karşılaşmak yaşam sevinci dolu ve heyecan verici. Teşekkür ederim!

Bora Şahinkara
09.06.2024 


***

Bu yazının seslendirilmiş hâli şuradan dinlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=oqmDC1tzLDQ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder