10 Aralık 2012 Pazartesi

"Sanatta İşlenebilecek Suç Yoktur" Kitabı

Sanırım yarın, Nazlı'nın vicdani ret eyleminde oynadığı bir sokak oyunu sebebiyle halkı askerlikte soğutmak suçlaması davasının son mahkemesinde (11 Aralık 2012, 9:00, İzmir, Bayraklı adliyesi) elimizde olacak olan kitap. Yenikapı Tiyatrosu'ndan bazı değerli arkadaşlarım ve değer verdiğim çok sayıda insan ile birlikte tarihin masasına bu kitabı koyuyoruz. Bu kitap, bu topraklardaki vicdani ret hakkı mücadelesi sürecinde, insan hakları mücadelesinde çok sayıda sanatçı, akademisyen, yazarın bir araya geldiği çok önemli bir tarihe not düşüş; derinlikli, estetik, güçlü bir sestir. "Halkı askerlikten soğutmak" gibi bir sebeple dava açanlara, vurmaya, korkutmaya, sindirmeye çalışanlara çoğalarak, daha güçlü, daha yüksek bir sesle geri dönüşü ve bir cevabı simgeleyen böyle bir kitabın çıkışını uzaktan izlemek bile yeterince heyecan verici olacakken ve öyle olması halinde de destekleyecekken, ortaya çıkmasına emek verenlerden biri olmak ve kitapta dünyaya parıltı saçan diğer isimlerle birlikte birkaç cümle de etmiş olmak muhtemelen hayatımın geri kalanında ayrıca çok değerli bir anı olacak şahsım için de. Tabii şahsımın da orada olması geçmişindeki anılara çok değer veren ve anılarını anmayı seven biri olarak benim için sadece çok mutlu edici bir hatıra. Ama esas heyecan verici olan tablo, kitaptaki bütün isimlerin bir araya geldiğinde ortaya çıkan bütün resim. O resim çok derinlikli, çok estetik, çok güçlü oldu ve etkili de olacağına inanıyorum.



Alp Altınörs, Altan Erkekli, Altan Gördüm, Aslı Öngören, Aydın Orak, Aykan Erden, Prof. Dr. Ayşegül Yüksel, Bilge Seçkin çetinkaya,Bora Şahinkara, Erhan Gökgücü, Gamze Yılmaz, Genco Erkal, Gürol Tonbul, Hakan Kirezci, Halil Savda, Azime Halim Yazici, Haluk Isık, Harun Muratoğlu, İbrahim Yaylalı, İlkay Akkaya, İmgesu Ünal, Jehan Barbur, Kemal Oruç, Levent Üzümcü, Medine Çam, M.Nurkut İlhan, Mesut Güngör, Mesut Kara, Mustafa Demirkanlı, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, Oğuzhan Müftüoğlu, Orçun Masatçı, Orhan Alkaya, Osman Özgüven, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Özlem Öztürk, Ragıp Yavuz, Sadık Şahin, Sarphan Uzunoğlu, Serkan Koçak, Sevinç Eratalay, Sibel Özbudun-Temel Demirer, Şafak Pavey, Tacettin Üstündağ, Tamer Levent, Tuğrul Keskin, Tuncer Cücenoğlu, Turgay Tanülkü, Uğur Akipek, Uğur Güdük, Umur Özlüer, Yaşar Kurt, Yener Aksu, Yesra Güzel, Yücel Erten, Yunus Kara, Zafer Gecegörür, Zeynep Kaçar, Zuhal Kaya yazdı. Ebru Sağay ve İlknur Sözündeduran fotoğraflarıyla destek verdi.

Kitapla ilgili bilgi için: yenikapi@gmail.com

14 Kasım 2012 Çarşamba

Aşkın Bitmesi Üzerine



Bence sağlıksız bir aşk, herhangi bir aşk heyecanına ihtiyaç duyulduğunda, hızlıca hissedildiğine kanaat getirilerek başlayan aşktır örneğin. Sağlıklı olanı ise, çevredeki iç görünüş ve dış görünüş kıstaslarına göre heyecan duyulabilecek kişilerden birinin göze takılması, sonra onu birkaç ay gözlemlemek, gittikçe daha detaylı tanışmak ve sonunda artık hem dış görünüş olarak kendisine bedensel anlamda yaklaşma fikrinin hem de iç görünüş olarak ruhsal anlamda yaklaşma fikrinin heyecan vermeye başlaması ve (yakın geçmişte güzel beyinli bir arkadaşımdan öğrendiğim tanımla) birlikte bir şeyler üretmek, birlikte bir yaşam üretmek fikrinin heyecan vermesi ve bu heyecanın uçsuz bucaksız olmasıdır bence aşk. Bu yüzden aşk bitmez bence. Bir insan yaşamayı sevdiği sürece aşık olduğu insana aşık olmayı sürdürür bence. Çünkü yaşama her gün heyecanla uyanmak, uçsuz bucaksız bir maddi imkandan falan geçmiyor; bir felsefenin olması, bir amacının olması, attığın her adımın, parmağını her kıpırdatışının bir anlama kavuşması ve hayattaki genel amacına hizmet eden bir şeyler üretmek sayesinde oluyor bence mesela. Ve bir felsefesi olan insan, hayatta bir amacı olan insan, yaşamayı seven insan, kendisini heyecanlandıran kişiyle kuracağı hayatın nasıl bir hayat olduğunu bildiği için her sabah kalktığında o hayale ulaşacak hareketler, üretimler planlar ve o hayal hiçbir zaman mükemmele ulaşamayacağı için birlikte yapılması hayal edilen şeyler bitmeyecektir ve dolayısıyla o heyecan, yani aşk bitmeyecektir bence.


Bora ŞAHİNKARA
30 Eylül 2011

25 Ekim 2012 Perşembe

İyilik Üzerine

Örneğin ultra zenginin fakirlere yardım etmesi iyilik değildir. Kapitalist düzenin bu konudaki dev illüzyonlarından biri de budur. Çünkü bir ultra zengin 1000 tane de, 10.000 tane de fakir aileyi kurtarıp, sabit maaş bağlasa; kendisini ultra zengin olmasına sebep olan ve kendisi ultra zenginken karşılığında dünyada (söz gelimi) binlerce fakir olmasına sebep olan sistemi sürdürmektedir aslında. Bu sistem sürdükçe de kendisi 1000 tane fakire yardım etmiş görünecektir ve iyilik yaptığı, cennetlik bir insan olduğu düşünülecektir ama içinde bulunduğu sistem sürdükçe sürekli yeni fakirler doğacaktır. Bunun sonu bu şekilde asla gelmeyecektir ve dünyanın normali de bu değildir. Yani yığınlarca fakirin ve bir avuç zenginin olması normal değildir.. Örneğin bu örnekte esas gerçekçi iyilik, fakirliği ortadan kaldıracak sistemi ortadan kaldırmak ve eşitlikçi sistemi getirmek için çalışmaktır.

Yolda görülen bir dilenciye para vermek iyilik değildir. O dilenciyi dilenci yapan koşulu ortadan kaldırmak için benzer düşüncelere sahip, bir grup insanla gerçekçi bir çalışma yürütmek o dilenciye yapılacak iyiliktir.

'Yardım etmek' değil, 'yardımlaşmak' gerek..




Bora ŞAHİNKARA
22.06.2012

29 Şubat 2012 Çarşamba

6 Aralık 2010 - Yenigün Gazetesi Röportajı

Vicdani retçi, kil işlerinden para kazanan, tiyatro gönüllüsü kapkara uzun saçlı, uzun tırnaklı, garip sakallı Bora Şahinkara’'yı tanıyor musunuz? Tanıyın şaşıracaksınız!



Hayalperest bir çocuğum ben…



Kapkara uzun saçlı genç çocuk, kapkara uzun sakallı genç çocuk, kapkara boyanmış uzun tırnaklı çocuk başını önüne eğmiş plastik bir kabın içindeki kil hamurunu yoğuruyordu.… Kafasından Metallica’'nın “Death Magnetic” müziğinin melodisi geçiyordu.… Kollarıyla parmaklarıyla yoğurdukça yoğurdu kırmızı renkli kil topağını… Kıvamına gelip gelmediğine baktı şöyle bir… Hani derler ya “kulak memesi” yumuşaklığına ulaştı mı diye… Bir süre sonra baktı ki kil istediği sertliğe ulaşmıştı… Metallica’nın “Death Magnetic” de o müthiş bateri solosuyla son bulmuştu… O kapkara uzun saçlı, kapkara sakallı genç ne mi yapıyordu? “Kil işleri” yapıyordu… Hayalperestti kendince… Durur düşünürdü… Düşünürdü… Bakın ne yazmış hayalperest Bora Şahinkara…


Ne zaman görsem

gözlerime bakıp

ellerimi tutarak

"Sonsuza dek" diyen birini


O vakit

bir süperkahraman olmak isterim

süpergücü uçmak değil de

sarılabilmek olan

gözlerinin kahverengiliğine


O kapkara uzun saçlı genç çocuk bir kenara oturup şiir de yazıyordu içinden geldiği gibi sevgi için… Uzun kapkara tırnaklı, uzun kapkara sakallı genç çocuk Yenikapı Tiyatrosu’nda sahneye de çıkıyordu. Ruhunu, iki kalasla anlatılan dekorlara döküyordu…


O temiz yüzlü, güleç bakışlı, içinin temizliğini yansıtan aurasıyla, cin gibi izleyici gözleriyle Bora Şahinkara’yı ilk defa bu yıl Özdere’deki Rock-a Festivali’nde tanımıştım… Bir çam ağacının altına kurduğu minicik tezgâhında “Kil işleri” satıyordu. “Kil işleri” onun yaptığı işin markasıydı… Dedim ya o plastik kabın içinde kili yoğuran genç işte bu Bora Şahinkara’ydı… O yoğurduğu kil topağı onun gelir kaynağıydı… Kilden kolyeler, küpeler, kül tablaları falan yapıp satıyordu… Hepsi de Metellica içerikliydi… Hepsinin üzerinde Matellica sembolleri vardı…


Underground kafası yalana dolana çalışmıyordu Bora’nın. İnsanların birbirini kandırmasına şaşıyordu… Onun anlayışına göre beyaz veya kara, sarı yalan olmazdı… “Yalan” insanlığı öldürürdü. Bakın “Moröküz” adlı bloğunda yalan üzerinde neler yazmış Bora Şahinkara… “Ben ileride çocuğumun büyüyeceği evde çıplak tablolar asarsam çocuğun gözünün önünde sürekli insan bedenleri olacağı için ona ’beden’ masa, sandalye gibi sıradan bir şey olarak görünecektir. İnsan bedenlerini tanımak isteyeceği yaşa geldiğinde, bunu benden gizli yapmayacaktır. Çünkü zaten bunun normal bir şeyler olduğunu düşünecektir. Cinselliği yaşamak istediği yaşa gelince de ne bana ‘Baba ben bu gece şu arkadaşımda kalacağım’ gibi iğrenç yalanlar söyleyecektir, ne de birilerini aldatmak gibi iğrenç oyunlar peşine düşecektir”… Bence süpersin Bora…


1988’de, Konya’da doğan Bora, “Seyit Şanlı Anadolu Teknik Lisesi”nde, elektronik bölümünde dört sezon okuyup, diplomayı henüz alamamış. Şu anda ne yapsın? Açık öğretim ile sorumluluk derslerini verip Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girmeyi planlıyor… Yüksek öğrenim görse de onun kafasında askerlik diye bir kurt vardı… Takmıştı bir kere yapmayacaktı o işi…


Bora’nın aklı fikri askerlikteydi. Kendini “Vicdani retçi” olarak nitelendiriyordu… Dünyadaki kendi kafasındaki gençleri, düşünürleri örnek alıyordu. Bakın Bora’nın kendine düstur edindiği metin şöyle. Bu öyle sıradan birinin söylediği sözler değil, tamamen Albert Einstein’in sözleri…


Eğer bir adam, marşla uyum içinde yürüyebiliyorsa o değersiz bir yaratıktır. Kendisine yalnızca bir omurilik yeterli olabileceği halde, her nasılsa yanlışlıkla bir beyni olmuştur onun. Uygarlığın bu kara lekesi en kısa sürede yok edilmelidir.


Emirle gelen kahramanlıktan, bilinçsiz şiddetten, aptalca yurtseverlikten, tüm bunlardan nasıl da nefret ediyorum. Ben savaşı öylesine tiksinti verici ve aşağılayıcı buluyorum ki böyle iğrenç bir eyleme katılmaktansa kendi kendimi parçalayıp yok ederim daha iyi…


Benim anlayışıma göre, sıradan bir cinayet, savaşta adam öldürmekten daha kötü değildir…


Albert EİNSTEİN


İşte bu satırlar Bora Şahinkara’nın yolunu anlatıyor… “Ne olursa olsun askere gitmeyeceğim, silah tutmak bana yılan tutmak gibi geliyor, insan öldürmenin hiçbir özrü yoktur… Düşman dediğimiz de insandır” diyor…


“Vicdani retçi” Bora “Kil işlerinin” yanında tiyatroyu kendine meslek edinmiş. “Yenikapı Tiyatrosu”nun kadrosunda gece gündüz tiyatro için çalışıyor… Orçun Masatçı abisinin elinden tutmuş, ona inanmış, onun her dediğinin tiyatroya bir katkı olarak kabul ediyor… Alsancak’taki “Yenikapı Tiyatrosu”nun yerinin ikinci evi olduğunu söylüyor… Ağustos’ta Seferihisar’da Orçun Masatçı’nın öncülük yaptığı, Belediye’nin desteklediği “4. Türkiye Tiyatro Buluşması”na katılmış… Gerçi bir hafta boyunca çadırda kalmışlar, temizlik ve tuvalet açısından zor günler geçirmişler ama tiyatro aşkıyla bütün çektikleri ona pamuk yataktan daha rahat gelmiş… Ne söyleşiler izlemiş, kurslar görmüş deneyimler edinmiş, kimlerle tanışmış kimlerle… Tiyatro ufku açılmış. Şimdi bir yıl sonraki buluşmayı iple çekiyor…



“Yenikapı Tiyatrosu” bugünlerde gümbür gümbür “İsyan”ı oynuyor… Yine bir başkaldırı var sahnede… “İsyan” turnelerde günler öncesinden biletleri tükenen bir oyun… İnsanlar “İsyan”ı seyretmek için torpil bile arıyorlarmış. “İsyan”da Angola halkının Portekiz’e karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesi, ABD politikalarının bir halkı ve onu yönetenleri ne duruma getirdiği anlatıyor… Bizim uzun kara saçlı genç Bora bu oyunda yok ama var gücüyle “Yenikapı Tiyatrosu”nun Ocak ayında sahneleyeceği “Asiye nasıl kurtulur?” adlı klasik oyunda yer alacak… Daha önce “Hüznün coşkusu” oyununda rol almış bizim Bora… “Hüznün coşkusu” da tam “Yenikapı Tiyatrosu”nun anlayışına uygun bir oyun… Oyun, Ankara’nın Altındağ İlçesi’nde, gecekondulardan oluşan bir mahallede, köyden kente göç edenlerin yaşadığı sıkıntıları, işsizliği ve eğitimsizliği anlatıyor. “Hüznün coşkusu”nda Bora Şahinkara oyuna hem hüzün vermiş hem de coşku… Onun başarılarını hep alkışlayacağız inşallah…


“Moröküz”de okuduğum ve de bayıldığım Bora’nın şu sözleriyle bitirelim “Hayalperest” çocuğun hikâyesini…


Yemeyeceğin bir hayvanı

öldürmekti

senin bana karşı olan zaferin

ve "cinayet" denirdi

bunun adına

iç ülkemin duyarlı topraklarında…



Geçtiğimiz yaz Özdere’deki Rock-a Festivali’nde Bora ile beraberiz. O, yine “Kil işleri”nin başında… Bora, önünde “Yenikapı Tiyatrosu” yazılı bir tshirt giymiş, bende de Festival’in amblemi olan bir tshirt var. Bora Şahinkara, tüm sevecenliğiyle Metallica yazılı kilden yapılmış kolye, küpe, boncuk gibi objelerini satıyor bir ağacın altında… O gün orada tanışmıştık Bora'’yla.…***Tufan AKSOY
Yenigün Gazetesi
06.12.2010

Orijinal linki: http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/18762/kultur-tufani

27 Şubat 2012 Pazartesi

Kil İşleri - Bülten 26 - 25.02.2012

KİL İŞLERİ, YENİDEN MARŞA BASTI

Bir süredir donuk durumda olan Kil İşleri, geçtiğimiz haftadan itibaren 6 kişilik bir ekiple düzenli üretimlere ve yeni tasarımlara tekrar başladı. Bu doğrultuda sipariş alımları da tekrar başladı.



MAT, ÜRETİMLERİNE BAŞLADI

Atölye Mat


Kil İşleri – İletişim

morokuz@gmail.com
0538 924 45 75

Kil İşleri nedir?

Kilden takı ve dekoratif nesneler üreten oluşumdur.

Kilden kolyeler ve küpeler elle tasarlanabildiği gibi, kolye uçlarına fotoğraf, resim, görsel baskısı yapılarak da tasarlanabiliyor. Böylelikle dünyada 1 tane bulunan, son derece kişiye özel tasarımlar elde edilebiliyor. Kilden kolyelerin fiyatları ortalama 4 Lira’dır.


Nasıl Sipariş Verebilirim?

Belirtilen e-posta adresinden veya belirtilen telefondan iletişime geçilerek, istediğiniz kilden kolyeleri, küpeleri veya istediğiniz dekoratif nesneleri belirtebilirsiniz.

Adresiniz İzmir içindeyse Alsancak’taki “Kafes Gotik Giyim”den siparişinizi alabilirsiniz. Siparişleri istediğiniz adres İzmir dışındaysa kargo aracılığıyla siparişlerinizi teslim alabilirsiniz. Eğer siparişinizin toplam ücreti 20 Lira’nın altındaysa kargo masrafı müşteri tarafından, 20 Lira ve üzerindeyse kargo masrafı Kil İşleri tarafından karşılanır.

Siparişler her hafta Pazartesi günü kargoya verilir. Yani tüm siparişler bildirildikten sonra, bir sonraki Pazartesi günü kargoya verilir. Siparişlerinizi bildirdikten sonra siparişlerinizin bittiğini size haber veriyoruz ve siz ödemeyi tercih ettiğiniz şekilde yaptıktan sonra Pazartesi günü kargoya veriyoruz. Ve kargo takip kodunu size bildiriyoruz.

Ücret ödemeyi de sipariş miktarını size vereceğimiz banka hesabına yatırma şeklinde veya PTT ile havale etme şeklinde (PTT’den havale ücreti 5 TL) yapabilirsiniz.

Kil İşleri – Sosyal Medya

Facebook Profili
Facebook sayfası
Twitter Hesabı

Kil İşleri’nin Katıldığı Etkinlikler

Rock-A 2010 (Temmuz 2010)
4. Türkiye Tiyatro Buluşması (Ağustos 2010)
6. Uluslararası Gençlik Kampı (Kil İşleri Atölyesi – 4 Gün – Ağustos 2011)